Geyik Sembolizmi
Kadim toplumların mitolojisinde geyiğin önemli bir yeri vardır. Geyik hem ürkek ve naif hem de hızlı ve çevik otçul bir hayvandır. Bir görünüp bir kaybolan gizemli doğasıyla avlanması güçtür.
Geyik saflık, ölümsüzlük ve ebedilikle ilişkilendirildiğinden kutsallığı ve dokunulmazlığı bulunur. Bu nedenle avlanmasının uğursuzluk getireceğine inanılır.
Türk kozmogonisine göre gökyüzünü, yeraltını ve yer üstünü birleştiren bir hayat ağacı vardır. Geyiğin ağaç dalları gibi gür boynuzları ile bu alemlerle bağlantı kurduğuna inanılır.
Geyiğin yılda bir kez üreme dönemlerinde boynuzu düşer ve yerine yenisi çıkar. Bu nedenle geyik boynuzları hayatın yenilenmesinin, değişim ve dönüşümün simgesidir.
Geyik eski toplumların çoğunda dişi enerjilerle ilişkilendirilir. Bazı Kızılderili kabillerinde geyik kadın olarak görülür. Eski Tibet’te ergenlik çağına ulaşan kızlar başlarına ağaçtan yapılma boynuzlar takarak doğurgan oldukları mesajını verir.
Tibet’teki bu uygulama çok eskilere dayanan bir geleneğin devamıdır zira boynuzlar rahmin kollarını yani doğurganlığı temsil ederler. Şamanlar doğurganlık ayinlerinde genellikle boynuzlu maske takar.
Kazak- Kırgızlarında kadınlar Umay (rahim, plesanta) için törenler düzenler ve plasentanın karşılığı olan geyiği serbest bırakarak özgürlüğüne kavuştururlar (1) Bayat’lar da ise çocukları olmayan kadınlar geyik heykellerinin boynuzlarına dilek bezleri bağlar ve bu bezler de plasentaya yapışan aşılanmış yumurtaları temsil eder.
Eski toplumların çoğunda görülen kadın kültünün tersine Kelt geleneğinde erkek geyik kültü söz konusudur. Kelt boynuzlu tanrısı (cernunnos) vahşi doğanın efendisi olarak görülür.
Türk Mitolojisinde Gök- kurt ile Ak-geyik gökte doğduklarından kutsal ruhlardır. Kurt gökyüzünün Alageyik ise yeryüzünün ruhsal sembolü olarak görülür.
Bazı türeyiş efsanelerinde geyik Türk topluluklarının atası olarak anılır. Özellikle Kuman ve Moğol türeyiş efsanelerinde bu simgeye rastlanır. Bu nedenle bazı Türk toplulukları soylarının kurttan, bazıların da geyikten geldiğine inanır.
Cengiz-Han ile ilgili mitolojide bu iki hayvan motifinin birleştirildiği görülür. Cengiz Han’ın soyunun baba tarafından kurttan, anne tarafından ise geyikten geldiği rivayet edilir.
Cengiz Han’ın ilk ataları ile ilgili efsanede Türklerin Gök Kurdu ile Beyaz Geyikler yan yana gelir. Cengiz Han’ın ilk atası olan “Gök Kurt” ile eşi “Kızıl Geyik” aslen gökte doğmuş olsalar da denizi geçerek geldiklerinden denizle ilişkilendirilir. Deniz ruhu olan bir dişi geyik de Göktürkler ile ilgili Çin kaynaklarında geçer.
Jean Paul Roux’a göre ak renkli geyik gök tanrısına, boz renkli geyik ise yer tanrısına hizmet eden kutsal ruhlardır. Ak rengi ilahelere özgü bir renk olduğundan ak geyik dişi ruh veya tanrıça olarak kutsallaştırılır.
Radlof’un derlediği Türk destanları göklerde geçtiğinden mitolojiktir. Öksüz bir çocuk ava gider ve 9 geyik avlar. Bu 9 geyiğin 9 gezegeni temsil ettiği sanılmaktadır.
Altay kültüründe ise geyik sembolü ile ilgili şöyle bir inanış vardır;
“Üç geyik, usta bir avcı tarafından kovalanmışlar, geyikler canlarını kurtarmak için göğe kaçıp, Terazi burcunu oluşturmuşlar…” (2)
Terazi burcunun üç geyikten oluşması Orta Asya Türklerinde oldukça yaygın bir inanıştır. Bu inancın bir Altay Türk destanında ve bir Kırgız Türk inancında farklı versiyonları bulunmaktadır.
Şamanlara göğe çıkan yolu gösteren geyik insanlara da ruhsal yolculuklarında rehberlik eder. Aynı zamanda ruhları öte aleme taşıdığına da inanılır. Türk mitoloji ve inanç sisteminde geyiğin koruyucu ve yol gösterici bir ruh olmasının etkileri sanat ve kültür hayatına da yansımıştır.
Türklerle kültür ve dil akrabalıkları bulunan Fin-Ugor kavimlerinde de geyik kutsallığını korur. Hatta bazı Fin-Ugor kavimleri atalarının geyik olduğuna inanır. Bu kavimlerde Terazi takımyıldızı da bir geyik olarak tasvir edilir.
Avrupa Hunlarında da geyik efsaneleri önemli bir yer tutar. Macar efsanelerinde Geyik ile Bataklık arasında bir ilişki kurulur. Bir efsaneye göre Hunlar ile İskitlerin yaşadığı bölge arasında büyük bir bataklık vardır. Bir gün bir dişi geyik Hunları bataklığı geçirerek İskit ülkesine ayak bastırır ve sonra ortadan kaybolur…
Çin, Kore, Moğolistan gibi Asya kültürlerinde geyik ongun, kutsal, yol gösterici ve uğur getirici özellikleri ile bilinir. Anadolu’da ise doğa ana veya bereket tanrıçası Kybele’nin hizmetinde yardımcı bir hayvan olarak görülür.
Anadolu’da Hacı Bektaş Veli ve Abdal Musa geyik donuna giren ermişler olarak saygı görür. Ala geyiğin don giymiş insan olabileceğine inanıldığından avlanması tekinsiz sayılır (3)
Ala geyik tüylerinin arasında beyaz benekleri olan bir geyik türüdür. Anadolu ve Orta Asya Türk halk masallarında sıkça geçer. Yeleli geyik, boz geyik gibi çeşitleri de vardır.
Maral Ana Efsanesinde de geyik önemli bir görev üstlenir. Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un “Beyaz Gemi” adlı kitabında Maral Ana efsanesi geçer.
Konuşan Geyikler de Türk halk edebiyatında çok görülür. İnsanlara yardım eden geyikler kadar insanlardan yardım isteyen geyikler de vardır.
Yaşar Kemal’in, “Üç Anadolu Efsanesi” adlı kitabında “Ala Geyik” efsanesi yer alır. Anadolu’da Geyik kutsal görüldüğünden avı hayırlı sayılmaz, özellikle süt veren dişi geyik ile geyik yavrusunun avlanması uğursuz kabul edilir. Bu nedenle geyiklere kıyılmaması öğütlenir.
Hiçbir geyik avcıyı bir tüfek atımı kadar yakınına yaklaştırmaz. Geyik avı tekinsiz olduğundan geyik öldüren iflah olmaz. Bu konudaki bazı halk deyişleri şöyle der;
“Pusu kuran pusudan gider”
“Geyik yavrusu öldürmek uğursuzluk getirir”
Yaşar Kemal Alageyik Efsanesini şu şekilde noktalar;
“Tanyeri ışırken, iki çiçek biter. Bu çiçeğin biri kırmızı, biri mavi açar. Tam günün ucu görünür, çiçekler birbirine kavuşacakken, öte kayadan bir geyik uçarak gelir, çiçekleri yer. Bu her yıl böyle olur” (4)
Atlas Dergisi’nin “Kayıp Türkler” başlıklı yazısı Moğolistan’ın kuzeybatı sınırında, Sayan dağlarında rengeyikleriyle birlikte göçebe hayatı süren, doğa ile uyum içinde yaşayan ve Türkçe’nin bir lehçesini konuşan Dukha Türklerini konu edinir.
Kuzeyin soğuk coğrafyası Taygada -50 derece ısıdaki yaşama dayanıklı olan ren geyikleri Dukha’ların yaşam kaynağıdır. Sütü sağıldığı gibi göçebelerin hayatında hem binek hem yük hayvanı olarak kullanılır. Dukha’lar çok zorda kalmadıkça ren geyiğini eti için kesip yemezler.
Bazı ren geyiklerinin boynuzları ekim ayı içinde düştüğünden, Dukha’lar düşen boynuzları sanatsal nesneler yapmak için kullanır. Moğolistan’da, Dukha’lardan başka ren geyiği yetiştiren yoktur. Bu nedenle onları tanımlamak için Moğolca “Ren geyiği insanı” anlamına gelen “tsaatan” sözcüğü kullanılır.
Kadim Türkler doğayı paylaştıkları hayvan ve bitkileri Tanrının bir armağanı olarak görür ve kut taşıdıklarına inanır. Dolayısıyla evreni diğer canlılarla paylaşmayı ilke edinir. Hiçbir hayvanı gereksiz yere ve iznini almadan kesip yemedikleri gibi bitkileri de ihtiyaçları ölçüsünde toplarlar.
Yeryüzündeki bütün canlı ve cansız varlıkların bir ruhu olduğuna ve o ruhları incitmemek gerektiğini bilirler. Tanrı kutu taşıyan bu canlıların insanlara fayda sağladığına ve hamilik ettiğine inanırlar.
Bir yaşlı Dukha Türk’ünün deyişi;
“Çevrende gördüğün herşeyin bir ruhu vardır, hem de herşeyin… Bu yüzden soluk aldığın her an, bunu fark etmeli ve çok dikkatli olmalısın. Böylece hiçbir canlının ruhuna saygısızlık yapmamış olursun…” (5)
Doğu mitolojilerinin haricinde batı mitolojilerinde de geyik simgesine rastlanır. Yunan mitolojisinde Ay ve Avcılık Tanrıçası Artemis ayak ucunda bir geyikle tasvir edilir. Keryneia adlı geyik Artemis’in kutsal hayvanıdır. Altından boynuzları ve tunçtan ayakları olan bu dişi geyiğin yorulmak nedir bilmediği söylenir.
Artemis’in geyikli simgesi Roma mitolojisine avcılığın bakire tanrıçası Diana olarak aktarılır. Onun da güç hayvanı yine geyik olarak tasvir edilir. Ayrıca Batı dünyasının dini menkıbeleri ve sanatında da geyik figürleri bulunur.
Günümüzde en belirgin şekilde insanların hayatına temas eden motiflerin başında yılbaşı öncesinde hazırlanan çam ağacı süslemesi, Noel Baba ve ona eşlik eden geyikler gelir.
Gerek astronomik olayları gerekse mitolojik sembolleri kendi dini inanışlarına yamama mahareti pek çok dinde görülür. Günümüz kapitalist sisteminde bu tür mitolojik figürlerin ticari meta haline dönüştürüldüğü de bir gerçektir.
Ancak bu mitolojik motiflerden biri olan geyiğin çağlar boyunca doğanın ve kültürün anlamlı bir parçası olarak önemini koruduğu da göz ardı edilmemelidir.
Dipnot:
(1) Kaşgarlı Mahmut, Divanü Lugat-İt Türk adlı eserinde salıverilen hayvanın yünü kırkılmaz, yük vurulmaz, demektedir.
(2) Bahattin Ögel- Türk Mitolojisi II.Cilt / Terazi burcu bölümü
(3) Don Giymek, Türk mitolojisinde suret değiştirmek. İnsanın bir geyik, kurt, kuş, balık vb surete bürünmesine verilen ad. Don değiştirmenin açılımında Kabul-ma, Türlenme, Silkinme, Giyimini Giyme, Kalıp, Süründüm, Göründüm gibi tanımlamalar bulunur.
(4) Yaşar Kemal- Alageyik Efsanesi
(5) Atlas Dergisi / Selcen Küçüküstel- Kayıp Türkler Dukhalar
Kaynakça:
1) Bahattin Ögel- Türk Mitolojisi I.Cilt
2) Bahattin Ögel- Türk Mitolojisi II.Cilt
2) Merve Köken- Türk Mitolojisi
3) Ümral Deveci – Dede Korkut Anlatılarında Doğa ve Kültür
4) Atlas Dergisi, Selcen Küçüküstel- Kayıp Türkler
5) Yaşar Kemal- Üç Anadolu Efsanesi / Alageyik
6) Cengiz Aytmatov- Beyaz Gemi
7) Mehmet Ateş- Mitolojiler ve Semboller
Yorum Yazın