Güneş Androjendir
En eski inançlarda tanrı Güneş ile sembolize edilirdi. Güneş dairesel bir yapıya sahip olduğundan ve daire sembolünün de başı ve sonu bilinmediğinden ezeli ve ebedi olan Tanrıyı temsil ettiğine inanılırdı.
Güneş holistik bir var oluşu temsil ettiği için herşey dairenin merkezinde toplanır ve “varlığın birliği” ilkesi de sonsuzluğu simgeleyen dairesel yapıyla ifade edilirdi. Holistik var oluş biçiminde her şey eşittir. Hiçbir şeyin diğer bir şeye karşı bir üstünlüğü veya ayrıcalığı yoktur. Eşitlik ilkesi esastır.
Eski uygarlıklardan biri olan Mayalar yeryüzündeki hayatı da ölümü de Güneş’e bağlıyorlardı. Güneşe hem var etme hem de yok etme gücü atfediyorlardı tıpkı bir tanrı gibi… Zaman içinde tanrı imgesi dört büyük yardımcısı ile birlikte tasvir edilmeye başlandı. Benzer şekilde mitolojik panteonlarda bir baş tanrı ve dört yardımcı tanrı ile tasvir edildi.
Daireler, diskler, ışık haleleri, taçlar tanrısal özellikler olarak kabul gördüğünden Güneş krallıkların ve imparatorlukların da baş sembolüydü. Churchward’ın araştırmalarına göre ilk Güneş İmparatorluğu “Mu” olup kraliyet arması 8 ışınlı Güneştir ve Güneşin 8 yönü işaret eden 8 ışını tüm dünyanın Mu tarafından yönetildiğini temsil etmekteydi (1)
Eski sembollerden biri olan “Kanatlı Güneş” in etkisi eski Mısır, Yakın Doğu, İran, Anadolu ve Mezopotamya’ya kadar uzanır. Bu toplulukların mitolojisinde Güneş güç, tanrısallık, ruh ve sonsuz yaşam kavramları ile ilişkilendirildiğinden insan var oluşunun da temeli olarak kabul edilirdi.
Sembolik olarak Güneşin doğuşu “doğum=yaratma” batışı “ölüm=yıkım” eylemini simgeler. Güneş yeryüzünde canlılığı, diriliği, beslenmeyi ve gelişmeyi sağlayan en temel yaşam kaynağı olarak kabul edilirdi.
Her şeyin merkezine yerleştirilen Güneş zamanla ataerkil bir imaj yüklenerek holistik yapısından uzaklaştırıldı. Bunun sonucunda mitolojilere ve dinlere eril bir sembol olarak yansıtıldı ve çoğunlukla da iktidarla özdeşleştirildi.
Antik Yunan mitolojisinde tanrı Helios ve tanrı Apollon’la, Antik Roma mitolojisinde tanrı “Sol İnvictus- Fethedilmez Güneş” veya “Batmayan Güneş” ile eşleştirildi. Güneş sembolü hanedan bayrakları, rozetleri, armaları ve paralarında sıkça kullanılır hale geldi.
Tarihsel akış içinde Güneş tanrısal yapısından, ezeli ve ebedi, rahman ve rahim özelliklerinden sıyrılarak tamamen eril bir anlam yüklendi. Daha doğru bir deyişle ataerkil kültür tarafından hem Tanrı hem de Güneş erilleştirildi.
Pek çok dini ve kültürel inançlarda iki ilkeli (diktomi) sisteme göre Ay dişi enerji kaynağı, Güneş de eril enerji kaynağı olarak karşımıza çıkar. Sadece bazı toplum mitolojisi veya kültüründe Güneş dişil, Ay eril bir anlam yüklenir (2)
Etimolojik olarak “Androjen” sözcüğü “andros+gyn= erkek+kadın” birleşiminden meydana gelir yani eril ve dişil özelliklerin bir yapıda harmanlanmasını ifade eder. Bu özellik aynı zamanda kültürel ve ütopik bir yapılanma meydan getirir. Mitolojik olarak Şiva ve Dionysos androjen tanrılara örnektir (3)
Şiva ve Dionoysus gibi androjen tanrılar için kaos-kozmos, iyi-kötü-kadın-erkek türünden ayrımlara yer yoktur. İkisi de duyular ve güdülerle hareket eden, her insanı aynılaştıran, her varlığı doğanın bir parçası olarak gören tanrılardır.
Yeryüzündeki yaşamın cinsiyetlere ayrılması geç bir bölünmedir. Yaradılış efsanesine göre tanrı ilk insanı androjen yaratmıştır. William Niven’in 150 numaralı Meksika taş tabletinde şöyle yazar;
“Yaratıcı biri yarattı. Bu bir “iki” oldu. İki, üçü üretti. Bu üçten insanlığın tamamı meydana geldi”
İnsanın ikili ilkeye (diktomi) göre yaratıldığına dair La Tzu’nun görüşü;
[Tao, “bir” i yarattı. Bir, ikiye dönüştü. İki, üçü üretti. Bu üçlüden bütün insanlık türedi]
Eski kayıtlarda bu husus çoğunlukla şu şekilde yer alır;
“Herşey birin içindedir ve bir herşeydir”
Eflatun bu dönüşümü şu şekilde izah eder;
“İnsanlar en başta erkek ve kadın özelliklerini aynı bedende barındıracak şekilde yaratılmışlardı. Her bedenin 4 kolu ve 4 bacağı bulunmaktaydı. Bedenleri yuvarlaktı ve kendilerini kolları ve bacakları aracılığıyla hareket ettirerek yuvarlanırlardı. Zaman içinde tanrılara karşı kötü davranmaya başladılar. Kurban törenlerinden yüz çevirdiler ve hatta tanrıları Olympos dağına saldırıp onları devirmekle tehdit ettiler.
Tanrılardan birisi dedi ki; Onların hepsini öldürelim. Çünkü tehlikeli olmaya başladılar.
Bir diğeri ise şöyle dedi; benim daha iyi bir fikrim var. Onları ikiye ayıralım. Sadece 2 kolları ve 2 bacakları olsun ve yuvarlanamasınlar. Bunu yapma imkanları kalmasın. Böylece ikiye ayrıldıkları için iki kat kurban vermek zorunda kalacaklar ve diğer yarılarını aramakla meşgul olacakları için bizi rahat bırakacaklar” (4)
Yuvarlanan İnsan mitinde “Eros’tan, Logos’a” bir geçiş söz konusudur. Diğer bir deyişle Erotik bilinçsizlikten akıl yürüten, bilinçlenen bir varlığa doğru ilerleyiş konu edilir. Mitolojik açıdan androjenlik henüz insanlığın iyi ve kötü özelliklere göre sınırlanmadığı, dişil ve eril olarak kodlanmadığı bellek evresine karşılık gelir.
Androjenliğin hâkim olduğu çağ genellikle “altın çağ” olarak nitelenir. Tarihsel açıdan bu dönem kurtla kuzunun yan yana yaşadığı mutlu ve dingin bir çağa, psikanaliz açısından ise toplumların ve bireylerin “bebeklik dönemi” ne tekabül eder. Cinsiyet ayrımı gerçekleştikten sonra fiziksel ve psikolojik özellikler de iki cinse göre tanzim edilir. Erkek egemen kültür burada keyfi bir ayarlamaya gider.
Pisagor’un “Karşıtlıklar Tablosu” na göre hemen bütün olumlu özellikler erkeklere atfedilirken tüm olumsuz özellikler ise kadınlara atfedilir. Pisagor’un on karşıtlar tablosu bize cinsiyet ayrımcılığının çok eski çağlardan bu yana süre geldiğini gösterir. (5)
“Kutsal Olan, Şükürler olsun Ona, ilk insan yaratıldığında, onu androjen yarattı”
Midraslı Tekvin yorumundan hareketle Campbell, dişinin başka bir biçime geçmesini kusursuzluktan ikiliğe düşüşün başlangıcını simgelediğini ve doğal olarak bunu iyilik ve kötülüğün keşfinin izlediğini belirtir. Kör kâhin Tiresias’ın hem erkek hem dişi olduğunu söyler. Sonrasında insan cinsiyetlere bölünmekle kalmaz aynı zamanda iyiye ve kötüye de ayrışır. Böylece sorunlar ve çatışmalar da başlar.
Sofekles, Güneşi tanrıları doğuran ve bütün varlıkların babası olarak tanımlar. Çiçero’ya göre Güneş uzayı yöneten kanundur. Kısacası Güneş, Dünyanın tanrısı ve egemenidir yani “kozmokrator” dur.
Astrolojik bağlamda ele alacak olursak doğum haritasının kozmokratörü Güneştir. Doğum haritası değerlendirmelerinde eril enerji olarak kabul edilse de aslında Güneş bütünleyici ve kapsayıcı özelliklerinden ötürü “androjen” dir.
Gökyüzünde her şeyin ortasında hareket eden Güneşi doğum haritasının da merkezi konumuna yerleştiriyor ve diğer gezegenleri de ona göre konumlandırıp anlamlandırıyorsak o halde ona bir cinsiyet atfetmek doğru olmaz.
Her doğum haritası kişinin doğduğu zaman ve mekân bağlamında Güneş sisteminin (hatta daha da ötesinin…) minyatür bir krokisidir. Her gök cismi doğum haritasının hangi alanına yerleşmiş olursa olsun yine de Güneşin kanunlarına tabidir yani bütün yollar Güneşe çıkıyorsa o zaman Güneşin cinsiyetler üstü olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü o bir nevi doğum haritasının tanrısı gibidir.
Güneş tek belirleyici ve bir “ad” koyucudur. Doğduğunuz anda Güneş neredeyse burcunuz odur. Onun dışında hiçbir gezegenin ad koyucu bir vasfı yoktur. Diğerleri sadece arka planda kişiliğin şekillenmesinde rol oynar. Asıl paye daima Güneşindir.
Eski metinlerde karşımıza çıkan “baş tanrı ve dört yardımcı tanrı” kavramının astrolojik karşılığı doğum haritasının merkezinde yer alan “holistik güç Güneş” ve daireyi dört eksene bölen “Dört ana yön” dür. Söz konusu dört ana kuvvet merkezi gücü destekleyen yardımcı kuvvetlerdir.
Güneşi merkeze alan bu dört yardımcı kuvvet doğum haritasını dört çeyrek eksene böler. Üst ve alt yarım kürelere 6 eril (pozitif) ve 6 dişil (negatif)burçlar eşit şekilde dağılır.
Şekilde görülen dört yöne işaret eden dört ışın büyük önem taşır. Bu dört Güneş ışını sadece “doğu, batı, kuzey, güney” yönlerini göstermekle kalmaz aynı zamanda Güneşin mevsim başlangıcı noktalarını yani “ekinoks ve solstisleri” işaret eder (6)
Doğu; Yükselen ekseni (Asc)= doğan güneşi, ilkbaharı, yeni başlangıç ve sonsuz olasılıklar alanını temsil eder (İlkbahar ekinoksu/VP)
Güney; Tepe Noktası ekseni (MC)= zenitte parlayan güneşi, yazı, bolluğu, yeryüzünün canlılara sağladığı desteği temsil eder (Yaz solstisti)
Batı; Alçalan ekseni (DSC)= batan güneşi, sonbaharı, hasadı, doğada demlenme, canlılarda olgunlaşma sürecini temsil eder (Sonbahar ekinoksu)
Kuzey; Ayak Ucu ekseni (IC)= ölen güneşi, kışı, kış uykusunu, içe çekilme ve tohuma inme evresini temsil eder (Kış solstisti)
Güneşe eril özellik atfedilmesi ve astrolojiye de bu şekilde geçmesi yine erkek egemen toplumun bir düzenlemesidir. Bu gerçeğin farkına vardığımdan beri Güneşi androjen olarak yani her iki cinsi de kapsayıcı ve bütünleyici özelliğinden soyutlamadan ele alıyorum. Diğerlerini ise şu şekilde tanzim ediyorum;
Dünya, Ay ve Venüs dişil enerji kaynakları, Mars, Jüpiter ve Satürn eril enerji kaynaklarıdır. İçlerinde nötr olan tek gezegen Merkür’dür. Satürn ötesi gezegenler Uranüs, Neptün, Plüton için zaten cinsiyet ayrımından söz etmek anlamsızdır.
Belki de astroloji için bir yenilenme ve değişim vakti gelmiştir. Bazı katı kuralların gözden geçirilerek çağa uygun bir şekilde düzenlenmesinde fayda vardır. Güneş androjen yani iki cinsiyeti de eşit şekilde kucaklayıcı bir konuma yerleştirildiğinde inanıyorum ki doğum haritası daha bütünleyici bir işlevsellik kazanacaktır. Aksi takdirde erkek egemen düzenin izleri uzun bir süre daha hakimiyetini sürdürecektir…
Dipnot:
(1) Chuchward’ın araştırmalarına göre “Mu ülkesi” Pasifik Okyanusunda, Amerika ile Asya kıtası arasında yer alan, merkezi ekvatorun biraz güneyine düşen büyük bir kıtaydı. Mu’nun göçmen çocuklarına “Mayalar” denir. Anakaradan ayrılanlara hangi yöne giderseler gitsinler Maya adı verilirdi ve tüm eski yazıların anahtarının Anakara Mu’da saklı olduğunu yazar.
(2) Almanca da Güneş “die Sonne” yani dişil olarak geçer. Fransızca “Le soleil” olarak yani eril olarak geçer. Türk mitolojisinde Güneş dişilik, Ay erillik simgesidir. Anadolu’nun pek çok yerinde Ay’a “Ay dede” denir. Aynı zamanda Türk mitolojisinde Güneş ve Ay karşılıklı dönen kut verici simgeleridir. Kadim Türklerde “Kut” insanın içindeki yaşam enerjisini ifade ettiğinden Türk Kağanları otağlarını Güneşin doğduğu yöne kurardı.
(3) Hermafroditlik, androjen yapıyla karıştırılmamalıdır. Bu terimler tamamen birbirinden farklıdır. Androjenlik aynı bedende dişil ve eril özelliklerin uyumlu birlikteliğine işaret ederken, hermafroditlikte bu uyumu bulmak zordur.
(4) Yunan mitolojisinde ilk insan Prometheus tarafından çamurdan yaratılan androjen bir varlıktır. Ancak bu androjen varlık zamanla güçlenerek tanrılara karşı çıkmaya başlayınca birbirinden ayrıştırılarak cinsiyetlere bölünür ve beraberinde çatışmalar da artar. Bu ayrıştırmanın belirgin bir nedeni de eril tanrıların androjen varlıkların sahip olduğu güçlü özelliklerinden rahatsızlık duymalarıdır.
(5) Pisagor’un Karşıtlıklar Tablosunun solunda yer alan özellikler erkeğe, sağında yer alan özellikler kadınlara atfedilmiştir. Söz konusu 10 temel karşıtlık şunlardır;
01) Sınırlı Sınırsız
02) Tek Çift
03) Teklik Çoğulluk
04) Sağ Sol
05) Erkek Kadın
06) Dingin Hareketli
07) Doğru Yamuk
08) Işık Karanlık
09) İyi Kötü
10) Kare Dikdörtgen
Bu tablo incelendiğinde tüm eksik, kusurlu ve olumsuz özelliklerin kadına yüklendiği hemen fark edilir. Kadın Kaos, Erkek Kozmos olarak nitelendiğinde erkek mükemmelliğe ulaşmış varlık olarak yüceltilir. Tüm bu karşıtlıklar “androjen” yapıyla aşılır. Bu açıdan Şiva veya Dionysos gibi androjen tanrılar bu kutupluluğun ortadan kalkması, kadın ve erkeğin bir ve eşit olduğunun vurgulanması açısından önem taşır.
(6) Maya Kişeler’inin Kutsal Kitabı “Popol-Vuh” a göre dört yönü belirleyen astronomik dörtgen dört eşit bölüme ayrılır. Dörtgenin açıları solstis ve ekinoks noktalarını, dört yön ise dörtlü haçvari bölümün kenarları üzerindeki kesişme noktalarını temsil eder.
Kaynakça;
1) Joseph Campbell- Kahramanın Sonsuz Yolculuğu
2) Andrian G Gilbert-Maurice M Cotterell-Maya Kehanetleri
3) Samuel Noah Kramer- Tarih Sümer’de Başlar
4) Raphail Girard- Popul-Vuh (Maya Kişeleri’nin Kutsal Kitabı
5) James Churchward- Kayıp Kıta Mu
6) James Churchward- Mu’nun Kozmik Güçleri
Yorum Yazın