Kahvehane Çeşitleri
Türk kahvehaneleri çay veya kahve içerek sohbet etmek, gazete okumak, tavla ve kâğıt oynayarak vakit geçirmek için gidilen bir yer olması yanı sıra biriyle buluşmak için de tercih edilen mekanlardır.
Kahvehaneler zamanla aynı meslek erbaplarına veya aynı dünya görüşünü paylaşan kişilere göre dallara ayrılmıştır. Kahvehanelerin merkezi İstanbul olmakla birlikte Anadolu ve Balkan şehirlerine de hızla yayılmıştır. Tarihsel yolculuğu içinde dönüşüm geçiren kahvehanelerin belli başlı türleri;
Mahalle kahveleri: hemen her mahallede açılan ve mahalle sakinlerinin çay, kahve içip, sohbet ettiği, kâğıt veya tavla oynayıp vakit geçirdiği özel mekanlardır. Tipik mahalle kahvehanesi tek katlı ahşap bir yapıdır. Özellikle Anadolu kahvehanelerinin girişinde bir “ayakkabılık” bölmesi vardır. Ayrıca yerden 25-30 cm yükseklikte, bağdaş kurup oturmaya yarayan “kerevit” bölmesi bulunur. Mekânın uygun bir köşesinde “kahve ocağı” ve karşısında mahallenin itibarlı kişileri için ayrılan “baş sedir” yer alır. Bu bölüm genellikle mahallenin ihtiyarları, cami imamı, medrese hocaları, ticaret erbabı ve bürokratlara ayrılmış sohbet köşesidir.
Kahve tezgâhı, kahve ocağı ve davlumbaz, fincan ve bardak rafları haricinde kahvehane içinde saç kesme, bıyık düzeltme ve basit yara pansumanların yapıldığı bir berber köşesi ve bir berber dolabı da bulunur. Aynı zamanda mahalle kahvehaneleri ile camiler arasında dini ve dünyevi ihtiyaçları karşılayan yakın bir ilişki mevcuttur. Mahalle kahvehaneleri dönemin en bildik sosyalleşme mekanıdır.
Esnaf Kahveleri: çeşitli meslek gruplarından iş arayan insanlar ve işverenlerin ortak buluşma noktasıdır. Bir nevi meslek erbapları arasındaki iletişimi sağlayan sosyal dayanışma kurumu özelliği taşır. Esnaf kahveleri ticari hayatın en canlı olduğu Haliç kıyıları ile çarşı ve hanların bulunduğu Beyazıt-Aksaray hattında bulunmakla birlikte Eminönü, Galata ve Üsküdar semtlerine de yayılmıştır.
Esnaf kahvehanelerini birer lonca merkezi olarak görmek mümkündür çünkü hamallar, kayıkçılar, marangozlar ya da küçük üreticilerin toplanma yeridir. Berberler en yoğun şekilde mesleklerini Esnaf kahvehanelerinde icra etmişlerdir. Esnaf kahveleri ile İstanbul’un çarşı ve hanları arasında sıkı bir bağ vardır.
Yeniçeri kahvehaneleri: 17.yüzyılın ikinci yarısında gelişmeye başlayan kahvehane türü olup tulumbacı kahvehanelerinin ilk basamağı olarak kabul edilir. Yeniçeri Ocaklarının lav edilmesinden sonra yeniçerilerin işlettikleri kahvehanelerdir. Kahveci hangi yeniçeri bölüğüne mensupsa kahvehanenin girişine o bölüğün nişanı asılırdı. Yeniçeri kahvehaneleri 18.yy.dan itibaren bizzat Yeniçeri Kolluklarının denetiminde işletilen mekanlara dönüşmüştür. Yeniçerilerin bir askeri sınıf olmaktan hızla uzaklaşıp esnaflaşma sürecine dönüştüğü yıllarda bu mekanlar Bektaşi kültürünün de izlerini taşır. II.Mahmud zamanında Yeniçeri Ocakları ortadan kaldırılınca Yeniçeri Kahvehaneleri de yıktırılmıştır.
Tulumbacı Kahvehaneleri: 1826 yılında kaldırılan Yeniçeri Ocağı ile birlikte bu kuruma bağlı olarak görev yapan tulumbacı teşkilatı tarihe karışmıştır. Tulumbacı kahvehanelerini işletenler çoğunlukla sanat erbabı olup semtlerinde bulunan yangın tulumbacı teşkilatına bağlı çalışırlardı.
Aşık Kahveleri: saz şairleri ve ozanların toplandıkları kahvehanelerdir. Aşık kahvehaneleri günlük hayatın kültürünü şekillendirmede etkili olmuştur. Anonim halk edebiyatı ile tasavvuf ve divan geleneklerin birlikte yorumlandığı yerlerdir. Saz şairleri koşma, mâni, cenk türküleri ve destanlar gibi zengin bir repertuvara sahiptir. En güzel gazeller de gene bu kahvehanelerde okunurdu.
Aşık kahvehaneleri bir nevi taşranın sesi niteliğindedir. Eski İstanbul'da Aşık Kahvehaneleri gurbetçilerin uğrak yerlerinden olan Çemberlitaş ve Tavuk pazarı civarındaydı. Aşıkların kahvehanelerde saz çalıp deyişlerde bulunması, halk hikayeleri anlatması eski bir gelenek olarak Kars ve Erzurum illerinde hala varlığını sürdürmektedir.
Fotoğrafta Kars’ın saz aşıklarının karşılıklı atışması görülmektedir (1)
Yeniçeri kahvehanelerin geçirdiği dönüşüme benzer şekilde 1826 yılından sonra Aşık kahvehaneleri de Tanzimat döneminde Semai Kahvehanelerine dönüşerek kültür hayatını etkilemeyi sürdürmüştür.
Fotoğrafta Kars ilindeki “Aşık Şenlik Kars Aşık Otağı” kapısı görülmektedir.
Semai Kahvehaneleri: Yeniçerilik mirasını devralan Tulumbacı kahvehanelerin Ramazan ayı boyunca faaliyette bulunan bir türüdür. Tanzimat döneminde divan edebiyatı ile birlikte aşık tarzı da duraklamış, aşık kahveleri çalgılı kahvelere dönüşmüştür. Yeni doğan Semai kahvehaneleri hemen her mahallede kurulmuştur.
Tıpkı Mahalle kahvehanelerinde olduğu gibi çalgılı kahvehanelerde de berber köşeleri bulunmaktadır. Semai Kahvehanelerinde eğlenceler teravih namazında başlar ve sahura kadar devam ederdi.
Koltuk Kahvehaneleri: IV. Murad döneminde keyif verici maddelerin yasaklanmasıyla Tiryaki Kahvehaneleri, Koltuk kahvehaneleri adı altında birer inziva yeri olmuştur. Osmanlı dönemindeki yasaklamalara rağmen tiryaki kahvehaneleri koltuk kahvehaneleri olarak çıkmaz sokaklarda gizli olarak varlığını sürdürmüştür.
Bunların haricinde İstanbul ve benzeri büyük şehirlerde Kafkasya, Balkanlar ve Rusya’dan gelen göçmenlerin bir araya geldikleri kahvehaneler ile aynı şekilde Arnavut ve Boşnakların toplandıkları kahvehaneler de vardır. Bunlar bir nevi “Hemşeri kahvehaneleri” olarak bilinir.
Fotoğrafta Türk kahvesi içip sohbet eden iki hanım (Saraybosna/ 1920 yılı)
Fotoğrafta geleneksel tarzda düzenlenen bir kıraathanede satranç oynayan insanlar görülmektedir (Saraybosna/ 1890 yılı)
Kahvehaneler sadece kapalı mekanlar olarak kalmayıp zamanla açık alanlara da yayılmıştır. İstanbul’da açılan çardaklı kahvehaneler, asmalı ve mor salkımlı kahvehaneler en revaçta olan kahvehanelerdir.
Osmanlı-Rus Harbinden sonra İstanbul’a göç eden Ragıp Ağanın Eyüp semtinde açtığı kahvehane 20.yüzyılda ünlü Fransız yazar Pierre Loti’ tarafından işletilmiş olup, günümüzde de “Piyer Loti" kahvehanesi" olarak anılmaktadır. Halicin ucunda, Eyüp semtinin en tepesinde “Altın Boynuz” a hâkim bir noktada kurulan ve yaklaşık 150 yıllık bir geçmişe sahip kahvehane İstanbul’un tarihi yarımadası manzarasına karşı bugün de insanların en çok rağbet ettikleri bir mekân olarak varlığını sürdürmektedir…
Günümüzde yaşayan çardaklı kahvehanelerden biri de Galata semtinde hemen Galata Kulesi çevresinde yer alan “Asmalı Kahvehane” dir.
Dönemin İstanbul Kahvehaneleri nitelikli müdavimlerinden ötürü kültürel bir kimliğe sahip olup bu mekanlara “Mekteb-i İrfan” veya “Mecma-ı Zürafa” gibi sıfatlar yakıştırılmıştır.
Bir nevi kulüp mahiyeti taşıyan İstanbul Kahvehanelerinden pek çok yazar ve seyyah “ariflerin, zariflerin ve erbab-ı maariflerin” mekânı olarak söz eder. Aynı zamanda kahvehaneler siyasi konuların da sıkça tartışıldığı bir hüviyete büründüğünden dönem dönem kapatılarak yasaklanmıştır. Hem kumar oyunlarının hem de propagandanın yoğunlaşması üzerine kahvehaneler sivil hafiyelerin de cirit attığı mekanlar haline gelmiştir.
Özellikle Tanzimat dönemi yıllarında gayrimüslim kahvehanelerinin bir kısmı milliyetçilik ve bağımsızlık taraftarlarının bir nevi karargâhı haline gelmiştir.
ABD’li misyoner “Walsh’a göre kahvehane ve berber dükkanları havadislerin dağılmasını sağlayan en önemli iletişim organlarıydı. Öyle ki padişahı tıraş etmek için her sabah saraya giden berber onu payitahttaki son gelişmelerden haberdar ederek bir nevi gazete gibi çalışırdı…
Avrupa şehirlerinde ilk kahvehanelerin 12. asırda açıldığı belirtilir. Avrupalılar ilk önce Viyana’da Türklerden öğrendiklerini uygulamak üzere kahvehaneler açtığı kayıtlara geçmiştir.
Avusturyalı ressam Franz Leo Ruben’in tablosunda Saraybosna’nın yüksek bir tepesi üzerine kurulu Türk kahvehanesi tasvir edilmiştir.
İstanbul’dan sonra kahvehaneler 1640 yılında Venedik’te, 1672 de çay kültürünün hâkim olduğu Londra’da boy göstermeye başlamıştır. Kısa sürede İngiltere de yayılan kahvehaneler üzerine İngiltere Kralı II. Şarl bunların hepsini kapatmıştır. Fransa’da ilk kahvehane Marsilya Şehrinde, Türkiye’den giden bir Ermeni tarafından 1654 yılında açılmıştır.
Özetleyecek olursak İstanbul’da doğan kahvehane kültürü birtakım dönüşümler geçirerek günümüzde dünyanın hemen her noktasına yayılmıştır. Her toplumun kendi kültürel yapısına uygun olarak şekillenmiştir.
Türk kahvehanelerinde Türk kahvesi genellikle kapaklı bakır zarflı porselen fincanlarda ya da ince, zarif porselen fincanlarda sunulurdu.
Araplar kahveyi toprak çanaklarda, Fransızlar ise genellikle cam bardaklarda içer. Ayrıca Fransızların bir de kahvenin içine limon sıkma adetleri vardır ki bu bizim kahve geleneğimize göre kahvenin tadını bozan bir şeydir.
Bugün Paris’in kafeleri bir nevi “Dünyanın konuk odası” konumundadır. Sanatçılardan entelektüellere ve öğrencilere, gencinden yaşlısına, yoksulundan varlıklısına kadar geniş bir eksene yayılan dünyaca bir üne sahiptir.
Günümüz Türkiye’sinde eski kültürel kimliğini yitiren kahvehanelerin bir kısmı işsiz güçsüz insanların toplanıp vakit öldürdüğü miskinler hanesine dönüşürken büyük bir kısmı da dünyadaki güçlü akımın etkisiyle beynelmilel olarak adını kabul ettiren modern “coffee” lere dönüşmüş, servis edilen kahve de genellikle “caffe” olarak varlığını kabul ettirmiştir.
Kâğıt gibi incecik zarif kahve fincanları da yerini kalın, küt kupalar ya da kâğıt veya plastik bardaklara bırakmıştır.
Türk kahvesi hala kendine has özelliğini ve saltanatını korurken, her geçen gün pıtrak gibi çoğalan kahve çeşitleri ile etrafı kuşatılmaktadır…
Oysa Türk Kahvesi, Mehmed Efendi ve Mahdumların dile getirdiği gibi;
“Türklerin Dünyaya Hediyesidir…”
Bir sonraki bölümde “Alafranga Kahve Pişirme Yöntemleri ve Gereçleri” yer alacaktır.
Dipnot:
(1) “Aşık Şenlik Kars Aşıklar Otağı” kapısı ve Saz Aşıklarının karşılıklı atışması fotoğraf çekimi: Nazan Öngiden-Kars Doğu Ekspresi Gezisi
Kaynakça:
1) Tanede Saklı Keyif Kahve- Yapı Kredi Yayınları (Muhtelif Yazarlar)
2) Türk Kahvesi- Kemalettin Kuzucu- M.Sabri Köz
3) Atilla Oral- Facebook sayfası
4) Haber Türk Dergisi
5) Nazan Öngiden- Kars Doğu Ekspres Gezisi İzlenimleri.
1 adet yorum
Harika bir yazı,araştırma ve fotoğraflar,farklı konularda devamının gelmesi dileğiyle,selam ve saygılarımla, Selma Açanal
Yorum Yazın