Muhteşem Üçlü; Astronomi-Kozmoloji-Astroloji
Muhteşem Üçlü’yü temsil edenlerden ilk ikisi; Astronomi ve Kozmoloji toplumsal saygınlığı elde ettiğinden bilimin tahtına gururla kurulur.
Muhteşem Üçlü'nün diğer üyesi astroloji ise bir zamanlar bilim olarak kabul görüp üniversite kürsüsünde söz sahibiyken, Rönesans döneminde alnına vurulan "saçmalık" yaftası nedeniyle bilimden dışlanır...
Akademik itibarı elinden alınarak kapı dışarı edilen astrolojinin maruz kaldığı alaya alınma, aşağılanma ve karalamalara rağmen toplumdan sürgün edilmesi mümkün olmaz ve özü biraz gümbürtüye gitse de popülaritesi dolu dizgin sürer. Maalesef günümüzde de aslından çok popülaritesi prim yapar.
Astrolojinin bir bilim olup olmadığı konusu beni aşar. Ayrıca bilimselliğinden ziyade beni ilgilendiren yanı astrolojinin insana ve hayata olan katkısıdır. Astroloji hiçbir zaman yaşam üstü bir şey değildir tersine yaşama dair bir şeydir.
Şayet ortada bir eksiklik ya da yetersizlik varsa bu astrolojiden değil onu doğru okuma ve hayatla sentezleme becerisinden yoksun olanlardan kaynaklanır. Dolayısıyla astroloji bir "yıldız bilimi" dir ya da "sözde bilim" dir tartışmasına eşit mesafede durmaya özen gösteririm.
Okurlarımıza sunacağımız bu yazımızın ilk bölümünde Muhteşem Üçlü’yü teker teker tanıtacağız. İkinci bölümde ise Muhteşem Üçlünün aralarındaki bağlantıya değineceğiz ve astrolojinin bir "yıldız bilimi" mi yoksa bir "sözde bilim" mi olduğu kararını okurlarımıza bırakacağız...
Astronomi;
Gökyüzündeki nesnelerin (gezegenler, yıldızlar, kuyruklu yıldızlar, asteroitler, galaksiler, bulutsular, tozlar) fiziksel ve kimyasal yapıları ile birlikte kökenini ve evrim sürecini araştırıp inceleyen bilim dalına astronomi adı verilir.
Astronomi kelimesinin kökeni antik Yunanda “astron=yıldız” ve “nomos= yasa” sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelir. Hem “yıldızların yasası” hem de “Yıldız Kültürü” gibi bir anlam taşır.
Gök cisimlerinin pozisyonlarını ve dinamiklerini inceleyen astronominin alt bölümlerini 4 başlık altında toplayabiliriz;
1) Astrofizik: gökyüzü nesnelerinin ve uzaydaki süreçlerini fiziksel açıdan inceler. Gözlemleyerek gökyüzü nesnelerinin hareket ve davranış biçimlerine odaklanır.
2) Astrobiyoloji: gökyüzü nesnelerinin yaşamsal özelliklerini inceler. Yaşamın başlangıcını, hangi gezegenlerin yaşama elverişli olduğunu aynı zamanda dünya dışında herhangi bir canlı yaşamının olup olmadığı gibi hususlarla ilgilenir.
3) Astrometri: evrende gözlemlenebilir tüm gök nesnelerinin konumlarını inceler. Aynı zamanda gök cisimlerinin hareketleri ve yörüngesel özellikleri de bu alt dal çalışmalarına dahildir.
4)Astrojeoloji: gök cisimlerinin oluşumuna, yapısına, özelliklerine ışık tutan bir araştırma alanıdır.
Astronominin kendi içinde çeşitli alt bölümlere ayrılması evrenin bilinmeyen yanlarının farklı perspektiflerden araştırılarak açığa çıkarılmasını hedefler. Günümüzde astronomlar gözlemsel ve teorik olmak üzere iki alan üzerinde çalışır. Teleskopun icadından sonra hız kazanan astronomi çalışmaları aynı zamanda fizik, matematik, istatistik ve kimya gibi bilim dallarından yararlanır.
Kozmoloji:
Kozmoloji evrenin kökenini, doğasını, dinamiklerini, evrimini ve nihai sonunu inceler. Kısacası evrenin bütünsel olarak kavranmasını hedefler. Eski Yunanda kozmos sözcüğü “düzen içinde bir evren" anlamında kullanılır ve “karmaşa” anlamına gelen “kaos” sözcüğünün karşıtıdır.
Daha derin açılımıyla; “Evren var olan her şeydir”
Dolayısıyla kozmolojinin çalışma alanı oldukça geniştir. Evreni inceleyen bilim insanlarına “Kozmolog” adı verilir. Kozmoloji evrenin bütünsel olarak kavranabilmesi için gözlemsel ve teorik yöntemler kullanır ve diğer bilim dalları ile iş birliğini sürdürür.
Evrenin nasıl başladığına dair kabul gören en yaygın teori “Büyük Patlama” teorisidir. Ayrıca sicim teorisi, karanlık madde ve karanlık enerji, çoklu evrenler gibi konular da bu bilimin inceleme alanına girer.
Carl Sagan’ın tespitiyle kozmos maddesinin canlıya dönüştüğü yer olarak şimdilik Dünyamızı gösterebiliriz. Dünyamızda yaşamın yeşerebilmesi için gerekli moleküllerin tümünün oluşumu için sadece altı atom gerekmiştir. Bunlar karbon, hidrojen, nitrojen, oksijen, fosfor ve sülfürdür.
Einstein’ın özel görelilik teorisine göre madde ve ışık birbirine dönüşebilir. Yaşadığımız dünyada her şey madde ile ışığın bir oyunu olduğundan hiçbir şey göründüğü haliyle sınırlı değildir. Kozmoloji bilimi teleskopu, uyduları ve hızlandırıcıları kullanarak kişiyi görünenin ötesine bakmaya teşvik eder.
Astroloji:
Astroloji her şeyden önce insanın kendini tanımasına, yaşam amacını kavramasına ve kainattaki yerini bulmasına yardımcı bir sistemidir. Her insan çok özel bir enerji demetidir ve sonsuz bir enerji kaynağı olan kâinata kuantum akışıyla bağladır. İnsan ile kâinat arasındaki bu enerji alışverişini inceleyen asırlık donanıma sahip kadim sembol dili astrolojidir (1)
Astrolojinin sözcük anlamı “astro= yılıdz” ve “logi= bilim, akıl yürütme, mantık, özel çalışma alanı” gibi anlamlara gelen iki sözcüğün birleşmesinden oluşur. Kısaca “yıldız bilimi” olarak adlandırılabilir.
Astroloji gök cisimlerinin konum ve hareketlerinin yeryüzünde yaşayan canlılar üzerindeki tesirini inceler. Aslında her şeyin iç içe devindiği kâinatta “etkileme ve etkilenme” yani karşılıklı bir tesir alışverişi söz konusudur.
Bu karşılıklı etkileşim fikrini yaklaşık 25 yıl önce henüz astroloji öğrencisiyken yaptığım araştırmalar sonucu edinmiş ve yazıya dökmüştüm;
“İnsan beyni hem elektro manyetik etkiler yaratmakta hem de elektro manyetik etkilerin tesiri altında kalmaktadır. İki alan arasında içli-dışlı bir enerji alışverişi söz konusudur. Eğer burçlar kuşağındaki enerjiler gezegenler vasıtasıyla bizi etkiliyorsa, göreceli özerlikte ve ölçüde bizde onları etkileme potansiyeline sahibiz demektir. Bu karşılıklı ve girift etkileşim insanoğlunun bilinç düzeyi ile doğru orantılı çalıştığından şüphesiz yüksek farkındalık gerektirir. Biz henüz yıldız dilini heceleme evresindeyiz, ancak bu dili esaslı bir şekilde kavradıktan sonra yıldızlarla karşılıklı konuşmaya başlayabiliriz...”
Yıllar sonra benzer şekilde bu karşılıklı etkileşimi dile getiren İtalyan asıllı Fransız bir filoza rastlamak benim için anlamlı bir buluşma oldu (3)
“Yeni bir güneş merkezliliği, daha da iyisi uç noktaya vardırılmış bir astrolojiyi çıkarmak gerekir. Yıldızların bizi etkilediğini, hayatımızı yönettiğini öne sürmek değildir mesele sadece, fakat bunu kabul ederken bizim de yıldızları etkilediğimizi eklemektir zira Dünya’nın kendisi de diğerleri arasında bir gökcismidir ve onun üzerinde (ve içinde) yaşayan her şey yıldız doğasına sahiptir. Her yerde sadece gök vardır ve yeryüzü bunun bir bölümüdür, göğün kısmi yığışma halidir.”
İtiraf etmeliyim ki astrolojiyi bu yüksek bilinç düzeyinde kullanabilmek için önümüzde hayli uzun bir yol vardır. Astrolojinin popülaritesinin peşine takılıp asıl amacını unutan bir “piyasa astroloğu” tipi hasıl olduğundan derin ve çok yönlü bir çalışma, araştırma, inceleme çok az kişi tarafından uygulanmaktadır.
Astroloji de astronomi, matematik, fizik, kimya, biyoloji gibi disiplinlerle iş birliği yapar. Aynı zamanda mitoloji ve psikolojiden de büyük ölçüde yararlanır.
Astrolojide iki farklı Zodyak sistemi kullanılır. Biri ağırlıklı olarak batıda kullanılan Mevsimsel (Tropik) astroloji diğeri de ağırlıklı olarak Hintlilerin kullandığı Yıldızsal (Sideral) astrolojidir (2)
Ayrıca astroloji kendi içinde alt bölümlere ayrılır. Farklı inceleme alanlarını temsil etseler de hepsinin kullandığı temel yöntem gök cisimlerinin insan yapısına ve yaşantısına olan etkilerini analiz etmeye dayanır. Belli başlı astroloji çeşitleri; Saatler (Horary) astrolojisi, Dünya (Mundane) astrolojisi, İlişkiler (Sinastri) astrolojisi, Seçim (Electional) astroloji, Vedic (Hint) astrolojisi, Ezoterik astroloji, Tıbbi (Medical) astroloji, Psikolojik astroloji vb olarak sayabiliriz.
Genellikle astrolojik çalışma alanında analiz, sentez, yorum ve öngörü yöntemleri kullanılır. Kehanet yöntemini kullananlar da vardır. Eski çağlarda özellikle saray astrologlarının yaptığı kehanet tuttuğunda ödüllendirildiği, tutmadığı taktirde ise pek çoğunun kafasının gittiği bilinmektedir…
Kâinatın (makro kozmos), insanda (mikro kozmos) kodlu olduğu bilincinden yola çıktığımızda ve Carl Sagan’ın tespitiyle eğer insan bir avuç “yıldız külünden ibaretse” o halde gökyüzü titreştiğinde yeryüzünde yaşayanların buna tepki vermemesi mümkün müdür?
Daha da ilginç olanı gökyüzünün bu genel dalgalanışı nasıl olur da gen yapısı %99,9 oranında aynı olan insanları aynı anda ve aynı şekilde etkilemez! Sadece %01 gibi çok küçük oranda bir genetik fark insanlar arasında bunca değişik özelliklere ve tepkilere yol açabilecek kudrette midir? Evet, öyledir.
Onca ortak malzemeye rağmen kâinatta aynı parmak izine sahip tek bir insan yoktur, hatta aynı yumurta ikizlerinin bile parmak izi ayrıdır. İşte kişinin doğum haritası da ona özgü kainattaki parmak izidir.
Astrolojinin günümüzdeki “hal-i pür melali” ortadadır. Ehli ve ehli olmayan eller arasında yakar top gibi gidip gelmektedir. Bilim dünyası psikolojiyi bile bir meslek dalı olarak kabul etmeyip küçümserken, astrolojiye hiç yüz vermez, adeta ona bir sokak kedisi muamelesi yapar.
Astrolojiyi avamın tesellisi kabilinden bir fal zırvalığı olarak alaya alıp hor görür. Hiç şüphesiz astrolojinin içine düştüğü bu trajik durumda ehli olmayan ellerde yalan yanlış ve yüzeysel kullanılmasının hatırı sayılır bir payı vardır.
Ancak astrolojiye katı bir ön yargı ile yaklaşan bilim insanları da aslında kendi savundukları tezi kendi elleriyle çürütürler. Çünkü bilimin temel ilkelerinden biri;
“Bir şeyin ne olduğuna karar vermeden önce o şeyi esaslı bir şekilde incelemektir”
Oysa çoğu bilim insanı saçmalık olarak yaftaladıkları asırlık donanıma sahip bu kadim sistemi araştırma ve inceleme zahmetine katlanmadan doğrudan reddeder.
Asırlar önce kendisini eleştiren meslektaşı Halley’e, Newton’un verdiği cevap çok çarpıcıdır;
“Sör ben astrolojiyi inceledim”
İkinci bölümde muhteşem üçlünün birbiriyle olan bağlantısına yer vereceğiz.
Dipnot:
(1) Web sitemizde “Astrolojiye Dair” başlıklı yazımızda bu konuya ayrıntılı yer verdik.
(2) Web sitemizdeki “Koç (İlkbahar) Noktası ve İki Zodyak” başlıklı yazımızda daha ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz.
(3) Emanuele Coccia - Bitkilerin Yaşamı (Bir Karışım Metafiziği)
Kaynakça;
1) Nazan Öngiden -Yıldızlardaki Malzemedir Harcımızda Var Olan
2) Nazan Öngiden- Eylül Esintisi 1-2-3 Ciltler
3) Christopher Galfard- Evren Avucunuzda
4) Michio Kaku- Geleceğin Fiziği
5) Michio Kaku- Zihnin Geleceği
6) Michio Kaku- Paralel Dünyalar
7) John Gribbin – Çoklu Evrenler
8) Emanuele Coccia - Bitkilerin Yaşamı (Bir Karışım Metafiziği)
Yorum Yazın