ZAMAN OĞLAK İKEN... (4)
Satürn içimizdeki ebeveyn egosuyla ilişkilidir. Bir çocuğun dünyasını şekillendiren ilk otorite figürleri ebeveynleridir. Olumlu ebeveynler ile sağlıklı büyüme imkanı bulurken, olumsuz ebeveynlerle de büyüme güçlüğü çekeriz. Yeterince sevgi, ilgi ve değer görmez, teşvik ve destek bulamayız. "Yapamazsın- Edemezsin-Beceremezsin" tekerlemeleriyle önümüz kesilir. İstek ve hevesimiz kırılır, öz güvenimiz zedelenir. Bir süre sonra bu negatif cümleler hiç farkına varmadan iç sesimiz haline gelir. Nakarata düşeriz;
"Ben beceremem- Ben yapamam- Ben yetersizim"
Sonunda "Öğrenilmiş acizlik (Learned helplesness)" sendromuna tutuluruz. Dahası çocuk aklımızla aile içinde yaşanan tüm sıkıntı ve sorunların baş sorumlusu olduğumuz gibi hatalı bir çıkarımda bulunuruz;
"Bu olanlar hep benim yüzümden- Hiç iyi değilim -Sevilmeyi hak etmiyorum”
Yıllar geçer, büyür ve görünürde yetişkin biri oluruz ama çocuklukta içselleştirdiğimiz negatif mesajlar bizi alttan alta yönetmeye devam eder;
"İyi ve güzel olan hiç bir şeyi hak etmiyorum- Beni kim niye sevsin ki!- Pul kadar değerim bile yok - Ne kadar bahtsızım..."
Oğlak burcu/Satürn enerjisi yoğun olanlar bu çocukluk dönemi negatif şartlanmanın etkisinde daha fazla kalır. Sevgi açlığı çeker, içine kapanır. Genelde Oğlak burcunun reddedilmişlik ve güvensizlik hissi çok güçlüdür ve kökleri de bir hayli derinlerdedir. Bu negatif duyguların kodlandığı belirgin dönemler şunlardır;
a) Anne karnındaki dönem; çocuk kan ve plasenta aracılığıyla annesine bağlanır. Bu eriyik ortamda ceninin içselleştirdiği mesajların kalitesi büyük bir önem taşır zira etkisi yaşam boyu sürer. Bilimsel araştırmalar ceninin hisseden ve hissettiklerini kaydeden muazzam bir canlı olduğunu doğruladığından, annenin fiziksel ve ruhsal açıdan sağlıklı bir hamilelik süreci geçirmesine çok dikkat edilmelidir.
b) Doğum anı ve sonrası; eğer beklenmeyen bir çocuksa yani ebeveynleri hazır olmadan dünyaya gelmişse veya istenmeyen bir çocuksa yani erkek yerine kız olarak doğma gafletinde bulunmuşsa hoş geldin yerine reddedilme ile karşılanır. Doğum sonrası ebeveyn kaybı, ebeveyn tarafından terk edilme, evlatlık verilme gibi travmatik olaylara maruz kalma da kabul yerine red hissi uyandırır. Gene anne-babanın boşanma durumu da bu reddedilmişlik hissini besler. Hayata red alarak başladığından insanlara güven duymakta çok zorlanır. İçgüdüsel olarak ilk tepkisi hayır demek ve otomatik olarak reddetmektir. Öyle ki bazen hayatla ve insanlarla olan ilişkisini red notasından kabul notasına taşıması yarı ömrüne mal olabilir
c) Genetik piyango; bazen de Oğlak burcu/Satürn enerjisi baskın bir çocuk olumlu mesajlar aldığı, desteklendiği güvenli bir aile ortamında büyür fakat yaşının üzerinde bir ciddiyet, ağırlık ve kasvetle yüklüdür. Bunun en belirgin sebebi yeryüzüne gelirken beraberinde getirdiği negatif enerji yüküdür. Nesiller boyunca çözülmeden kalmış, kemikleşmiş negatif genetik mirasın talihsiz bir taşıyıcısı durumundadır. Genetik piyango ona vurmuştur. Kördüğümü çözmek onun karmik görevidir. Bu ağır bir kaderdir. Bir Günah Keçisi olduğunu düşünür. İşin gerçeği çevresi de onu böyle görür. Genelde zor doğum vakalarında bu genetik piyangonun payı büyüktür. Bebek dünyada onu bekleyen ağır kaderi hissettiğinden doğmaya direnç gösterir! Pek çok faktör işin içinde olmakla birlikte en tipik astrolojik göstergesi doğum anında Satürn'ün on ikinci evden yükselen üzerine kaydığı, yükselen üzerinde çakılıp kaldığı andır. Böyle bir durumda hiç hesapta olmayan aksama ve engeller peş peşe dizilebilir, ciddi anlamda bir şeyler ters gidebilir. Bebek ölümden kıl payı kurtulabilir, dünyaya mosmor bir halde gelebilir ya da ölü doğabilir (*) Şüphesiz Oğlak burcu/ Satürn enerjisiyle dünyaya gelmenin bedeli her zaman bu kadar vahim değildir. Ancak hemen hepsini yeryüzünde ciddi sınavların beklediği de bir gerçektir.
Oğlak ve Yengeç burçları aynı ekseni paylaşır. Bu eksen içsel (Yengeç) ve dışsal (Oğlak) yapılanmayı temsil eder. Diğer bir deyişle burası psiko-sosyal büyüme eksenidir. Psikolojik ayağı (Yengeç) - toplumsal ayağı (Oğlak) olan bu büyüme ekseni "korku" nun ana çıkış kaynağıdır. Zaman ve mekân içindeki büyüme yolculuğumuzda gölge gibi peşimize takılan, yakamızı hiç bırakmayan korku ve fobiler bu eksende yuvalanır. Bu sebepten Zodyak’ın en ürkek burçları Yengeç ve Oğlaktır. Büyüme sürecinin bir yan ürünü olan korku, çoğunlukla yüzeye kılık değiştirmiş bir şekilde çıktığından tanımlamak ve adlandırmak kolay değildir. Fobi ise normalde korkulmayacak belli bir durum ya da belli bir nesne ile karşılaşınca ortaya çıkan aşırı korku halidir. Fobisi olan kişi aslında bu abartılı korku halinin anlamsız ve yersiz olduğunu bilir fakat yinede korktuğu nesne (örümcek, fare, solucan, kedi vb) ya da durumdan (karanlık, kapalı veya yüksek yer, şimşek vb) kaçınır. Genelde fobi, korku duyulan nesne veya durumun doğrudan üstüne gidilerek sağaltılır. Yani yüzleşerek. Korkular da öyle. Oğlak burcu korkularıyla yüzleşme cesareti kazandığında düğümleri çözülecek, en paslı kilitleri bile açılacaktır...
(*) Bu konu ile ilgili daha fazla bilgi Goethe ile ilgili yazımızda mevcuttur.
Yorum Yazın