ZAMAN YENGEÇ İKEN... (2)
Yengeç ağırkanlı ve üşengeçtir. Stratejisi doğrudan değil, dolaylıdır. İletişim tarzı açık değil, kinayelidir. Önce bu çok girift yapının astronomik ve anatomik dayanaklarına bir göz atalım;
1)Astronomik dayanak; Güneş bir burçta günde ortalama bir derece yol alır, en ağır hareket ettiği burç 57 dakika ile Yengeç'tir. En hızlı hareket ettiği burç ise 1 derece 1 dakika ile Oğlak’tır. Bedenimizde kırmızı kan dolaşımı Güneş'e, Akkan(lenfatik) ise Ay'a ayarlıdır. Gündüzün kralı Güneş, gecenin kraliçesi Ay’ın yönetimindeki Yengeç burcunda seyrederken akkan(lenfatik) sistemin ağına dolanır ve kalp kanı vücudun her köşesine hızlı bir şekilde pompalayamaz. Akkan damarlarda daha ağır akar ve yer çekiminden önemli ölçüde etkilenir. Uçuk benizli Yengeç'in ağırkanlı ve üşengeç olmasının temelinde yatan en belirgin astronomik dayanak bildiğim kadarıyla budur.
2)Anatomik dayanak; Yengeç;özü ince bir zarla çevrili, sıvılar ve salgılar peltesidir. Bu pelte dış dünyanın tehlikelerinden korunmak üzere sert ve dayanıklı bir zırhla sarılıp sarmalanmıştır. Yumuşak bir iç ve dış sert bir kabuk! İşte Yengecin bütün alamet-i farikası budur. Aslında bu sert kabuk, onun dünyaya gelirken can havliyle yapışıp, peşi sıra sürüklediği "ana rahmi" nden başka bir şey değildir (*) Yengeç nemli,yapışkan,ıssız,kuytu diplerde salya-sümük vaziyetlerde yuvarlanmaya bayılır, efendisi Ay gökyüzünde belirmeden kabuğundan dışarıya çıkmaya ödü kopar. İşte bir mütereddit ruh!!!!
Bir dolunay gecesi deniz kenarına inin, şansınız varsa ay ışığı altında kumsalda dans eden bir Yengece rast gelirsiniz! Oturun ve sabırla onu gözlemleyin. Karşılaşacağınız manzara üç aşağı beş yukarı şöyle olacaktır; ortada bir av ve kuma kendini gömüp, sinsi bir şekilde pusuya yatmış bir yengeç! Yengeç gözüne kestirdiği avına kesinlikle doğrudan yaklaşmaz, önce uzaktan uzağa avının etrafında yan yan dolanır. Sonra bir milim daha yaklaşır ve bir ileri, iki geri giderek avını şaşırtma taktiği uygular. Miskin bir şekilde avının etrafında dakikalarca, saatlerce, günlerce, hatta aylarca, belki de yıllarca dolanıp durur ama bir türlü hamle yapamaz, atağa kalkamaz. Ne zamanki gözüne kestirdiği avının etrafındaki talipleri birden çoğalmaya başlar, işte o zaman avının elinden kaçacağını sezer, ani bir hücum-atak geliştirerek avının üstüne çullanır ve bir daha da kesinlikle bırakmaz. Onun sarsak, sümsük, pısırık halinden bu çevikliği beklemeyen avı neye uğradığını şaşır ve gafil avlanır. Av için bir kurtuluş ümidi yok mudur? Çok zayıf olsa da belki!Yengecin eline bir kez düşmüşseniz artık onunla yaşamaya müebbetten mahkum olursunuz. Ne pahasına olursa olsun tuttuğunu bırakmaz. Kaçıp kurtulmak istediğinizde ya sizin etiniz onun kıskacına, ya da onun kıskacı sizin etinize yapışıp kalır. Görünürdeki iki iri kıskacının haricinde görünmeyen pek çok kancası vardır, canınıza, kanınıza öyle bir saplanır ki... yani nasıl anlatsam bilmem ki! Anlayın işte sahiplenici, kıskanç, yapışkan...
Şimdi siz bu metaforu tutun ikili ilişkiler perdesine yansıtın... Benden bu kadar, gerisi size kalmış!
(*) Önümüzdeki bölümlerde Yengeç ve ana rahmi bağlantısını daha detaylı inceleyeceğiz.
Yorum Yazın