Eylül Esintisi - C.G.Jung'un Yod Açı Kalıbı

C.G.Jung'un Yod Açı Kalıbı

"Kendi ruhuna bir teleskopla baktı. Düzensiz gibi görülenleri gördü ve güzel yıldız kümeleri gibi gösterdi ve bilincine dünyaların içinde gizli dünyalar kattı. /Coleridge/Defterler (1)

C.G.Jung'un Yod kalıbı ancak bu kadar güzel tarif edilebilirdi...

Analitik Psikolojinin kurucusu, arkaik sembolleri incelemeye bir ömür adayan, çağının çok ötesindeki görüş ve buluşları ile psikoloji camiasını şoke eden ve hala dünyada yankıları süren Carl Gustav Jung'u bir yazıya sığdırmak mümkün değil. Bu nedenle ana konumuz olan yod açı kalıbı ekseninde hayatından önemli kesitler vererek anlatmaya gayret edeceğim.

Şekil 1; Carl Gustav Jung'un doğum haritasındaki Yod açı kalıbı.

Carl Gustav Jung'un doğum haritasındaki yod kalıbı Boğa burcundaki Pluto, Terazi burcundaki Jüpiter ve Yay burcundaki Mars üçlüsünden oluşuyor. Apeksteki gezegen Pluto 3.evde Ay ile birleştiğinden keskin bir hafızası ve zengin bir düş gücü var. Analitik zekası ve rüyaları yorumlama gücü çok yüksek. Jung çocukluğundan beri çevresini dikkatle gözlemleme ve insanları analiz etme yeteneğine sahip. O, bilinmeyeni bilinir kılmaya bir ömür adayan müthiş bir "zihin kaşifi" ve aslında çok daha fazlası...

Kısaca yaşam öyküsü; Jung 26.7.1875 de İsviçre'nin Thurgau Kantonuna bağlı Kesswil'de 18 yy. dan kalma bir rahip evinde dünyaya gelir. Babası Filoloji uzmanı bir rahiptir. Ataları Alman asıllı olup babasının haricinde iki amcası da rahiptir. Anne tarafında ise 6 rahip bulunmaktadır. Jung'un çocukluğu bu dindar aile atmosferi içinde geçer. 6 yaşını doldurduğunda okula başlar. Babası ona Latince dersleri verir. 9 yaşına geldiğinde kız kardeşi doğar. Jung orta ve yüksek öğrenimini Basel'de sürdürür. 1900 de Tıp kariyerini psikiyatrist olarak Zürih'te E. Bleur'un yanında araştırmalar yaparak tamamlar. 1902 de kısa bir süre Paris'te Pierre Janet'in yanında çalışır. 1903 de Emma Rauschenbach ile evlenir. Bu evlilikten 5 çocuk dünyaya gelir (1 oğul, 4 kız) Eşi 1955 yılında vefat edene kadar Jung'un sadık bir ortağı ve yardımcısı olur. Freud ile 1907 yılında karşılaşır bir süre birlikte çalıştıktan sonra 1913 de yolları ayrılır. Jung derin araştırmalarını sürdürerek 1917 de Analitik psikolojinin temellerini atar ,1921 de psikolojik tipleri tanımlar ve pek çok kitap yazar. Hayatının son dönemini tek başına inzivada yoğun bir arayış içinde araştırma ve incelemelerde bulunarak sürdürür. 6.6.1961 de 86 yaşında İsviçre-Küsnacht'ta vefat eder.

Yod ekseninde hayatından önemli kesitler; henüz küçük bir çocukken Jung'un her şeyi sorgulayan yapısından rahatsızlık duyan babası ona şöyle der;

"Sen hep düşünmek istiyorsun. Oysa insan düşünmemeli, inanmalı"

 Jung içinden şöyle geçirir;

"İnsan deneyimden geçmeli ve anlamalı"

Babasına ise şöyle cevap verir;

"Bana bu inancı ver öyleyse..."

Babası omuz silker ve susar. Ancak ileride Jung hangi mesleği seçeceğine bir türlü karar veremeyince babası ona şöyle der;

"Ne olursan ol din adamı olma"   

Jung küçük bir çocukken büyük bir insan edasıyla kendisiyle ilgili şu kanıya varır;

"Birçok açıdan başkaları gibi olmadığımı biliyorum ama nasıl olduğumu bilemiyorum..."

Bu tipik bir şekilde yod kalıbının dile gelişidir. Jung çocukluğundan beri kendisini farklı ve izole hissettiğini, hep bir reddedilme duygusu içinde kaldığını belirtir. Kendine özgü oyunlar oynarken izlenmeye veya oyununa karışılmasına tahammül edemediğini ekler. Birgün cetvelinin ucunu oyarak redingotu, silindir şapkası ve parlak siyah botları olan minik bir adamcık yapar. Ren nehri kıyısından aldığı uzunca bir taşla birlikte kalem kutusuna yerleştirir ve tavan arasına saklar. Bu onun ilk sırrı olur. Ömrü boyunca gizler onu hep cezbeder ve peşinden sürükler... 

"Bir gize sahip olmak kişiliğimin oluşmasında çok büyük rol oynadı"

Jung'un çocukluğuna ait fotoğrafı.

Jung 11 yaşına geldiğinde Basel'deki liseye yollanır. Okulda iyi giyimli, kibarlıkları ve harçlıkları bol okul arkadaşları ile tanışınca kendi durumunun o an bilincine varır.

"İlk kez ne denli yoksul olduğumuzun, babamın yoksul bir taşra rahibi olduğunun, benim de ayakkabıları delik olduğu için ıslak çorapla sınıfta 6 saat oturmak zorunda kalan, ondan da yoksul oğlu olduğumun bilincine vardım. Annemle babama farklı bir gözle bakmaya başladım. Sıkıntılarını ve üzüntülerini anlar olmuştum..."

Jung annesini başlangıçta üzerinde küçük hilal desenli, siyah renkli tek giysisi olan narin bir kadın olarak, sonradan ise yaşlı ve şişman bir kadın olarak hatırlar. Annesinin "sen adam olmazsın" sözünün onu utanca boğduğunu itiraf eder. (Jung'un Merkür ve Venüs'ü Yengeç burcunda olduğundan hassas, etkilenebilir ve utangaç bir yanı vardır. Ki Güneşi Aslan olmasına rağmen öz güvenini kazanması yıllarını almıştır) Birgün en iyi giysilerini seçer ayakkabılarını parlatır ve gururla insan içine çıkmaya hazırlanır ancak annesi arkasından bağırarak onu herkesin içinde küçük düşürür. Jung utancından yerin dibine geçtiğini söyler. (Neticede o bir Aslan burcudur. İtibarına düşkün ve gururludur. Gad'ı ve Yod kalıbına dahil Jüpiter'i Terazi burcundadır. Şık giyinmek ve alımlı olmak onun için önemlidir) Nitekim Jung üstü başı düzgün olduğunda kendini çok iyi hissettiğini ama davet edildiği eve yaklaştığında durumun birden terse döndüğünü ve orada oturanların büyüklüğü ve gücü karşısında ezildiğini belirtir. Aşağılama, iğneleme ve hakaret etmeye alışkın annesinin sıra ona iyi bir şeyler söylemeye geldiğinde dilinin sürçtüğünü vurgular;

"Ah canımın içi sen benim lanetlenmiş kutsanmamsın"  

Annesinin dil sürçmesinin onda bıraktığı iz;

"Sonuç olarak dışlandım mı, seçildim mi, lanetlendim mi yoksa kutsandın mı çözemedim."

Gerçekten de yod kalıbı olan birinin değil çocuklukta erişkinlikte bile bu muammayı çözmesi kolay değildir. Evet, kişide hakim olan his diğerlerine hiç benzemediği ve çok farklı olduğudur ama bütün mesele bu farkın ne olduğudur! Bunu da ancak kaderin çağrısına yönelebilen kişi başarabilir. Bunun bedeli de oldukça yüksektir...

Jung 12 yaşındayken kendisiyle ilgili önemli bir keşifte bulunur.

"aslında iki ayrı insan olduğumun bilincine varmak beni allak bullak etti. Bunlardan biri cebiri sökemeyen ve kendine güveni olmayan bir öğrenci, öbürü de hafife alınmayacak denli önemli ve büyük, yetki sahibi bir adamdı. Onu yaratan kadar güçlü ve etkindi. 18.yy.da yaşamıştı. Tokalı ayakkabılar giyen, beyaz bir peruk takan ve... atlı arabada dolaşan yaşlı bir adamdı. /... aynı anda iki ayrı zamanda yaşıyordum ve iki ayrı insandım"

Jung kendisine hakim olan bu iki güçlü kişiliğe dair önemli bir hatırlatma yapar;

"Benim içimde iki kişi var ama bu kesinlikle kişilik bölünmesi değil bunu şöyle tarif edebilirim; birinci kişilik rutinine bağlı, okuyan, nazik, kibar, dikkatli, gayretli çalışkan, görevine düşkün, hoş görülü, tertipli, münasip, çok düzenli ama ötekine göre biraz daha az  zeki. Yani 1890 yılların okul çocuğu bu birinci kişilik.

İkinci kişilik ise sadece yetişkin değil hatta yaşlı, kuşkucu, güvenilmez ve normal dünyadan hayli uzak. Bu ikinci kişilik en doğal, en saf, en ilkel olanı ama kanlı canlı, yaşayan, Allahın kendisine verdiği her şeyi, gündüzü, geceyi ve evreni temsil eden kişi..."

Jung içinde taşıdığı bu ikinci bilge kişiliğin ağırlığını öğretmeninin verdiği bir kompozisyon ödevinde acı bir şekilde deneyimler. Rakamlarla arası iyi olmayan Jung'un harflerle arası gayet iyi olduğundan öğrenim düzeyinin çok üzerinde bir ödev hazırlar ve çok iyi bir not alacağını umar. Öğretmen sınıfta kompozisyon ödevlerini başarı sırasına göre tek tek okur. Jung sabırla sıranın kendisine gelmesini bekler çünkü kendi ödevinin dereceye giren ödevlerden çok daha iyi olduğunu düşünür ve yarış dışına itilmesine çok öfkelenir. Nihayet öğretmen tüm başarılı kompozisyon ödevlerini okumayı bitirdikten sonra der ki;

"Bir kompozisyon daha var. O da Jung'un. Tümünden iyi. Onu ilk okumam gerekirdi ama ne yazık ki sahtekarlık yapmış"  

Devamını Jung'un ağzından dinleyelim;

"Bunları nereden çektin. Gerçeği itiraf et" deyince, Öfke ve dehşetle ayağa fırladım"

"Kopya çekmedim. İyi bir kompozisyon yazabilmek için çok uğraştım diye haykırdım ama öğretmen;

"Yalan söylüyorsun. Böyle bir kompozisyonu dünyada sen yazamazsın. Kimseyi kandıramazsın. Şimdi söyle bakalım bunu nereden buldun?" diye bağırdı.

Jung bir türlü öğretmenini inandıramaz. Öğretmen onu tehdit edercesine;

"Bak, nereden kopya çektiğini bilsem, okuldan atılırsın" der ve sırtını döner.

Yalancı ve hırsız damgası yemek Jung'un moralini ve asabını çok bozar. Bu olaydan sonra arkadaşları da ona "Abraham Baba" lakabını takarak eğlenirler.

Jung'un hayatındaki dönüm noktası 1896 da babasının ölümü ile başlar. (Tr. Uranüs Yod'un fokal gezeni Pluto'yu karşıt açı ile tetikleyerek hayatının ikinci yarısını başlatır) Oğlu ile ilgili hep endişeleri olan babası ölüm döşeğindeyken bile "devlet sınavından geçip geçmediğini" sorunca Jung onu rahatlatmak için sınavının çok iyi geçtiğini söyler. Babasının can çekişme sahnesine tanık olan Jung'a annesi ikinci sesiyle (Jung annesinin de iki kişilikli olduğunu ima eder)

"senin için uygun zamanda öldü" der.

Jung bu sözleri şöyle tercüme eder;

"Anlaşamıyordunuz, o sana engel olabilirdi"

Jung "senin için" demesi "bana büyük darbe oldu" ve ondan sonraki günler acı doluydu diye hatırlar. Jung maddi sıkıntılar nedeniyle daha pahalı olan cerrahlık eğitimi yerine en başından beri ilgi duyduğu psikanalize yönelir.

Jung eşi Emma Rauschenbach ile

Mesleğinde yol kat ettikçe tedavinin her vakada farklı olduğunu, ne kadar insan varsa o kadar da psikoterapi yöntemi ve analiz şeklinin bulunduğunu, her hastanın farklı bir dil gerektirdiğini savunur ve önemli olan hastaya bir insan olarak yaklaşmak ve diyalog kurmaktır der. Ayrıca kişiliğini bir zırhın içine gizleyen hekimin etkili olamayacağını ve psiko-terapinin başarılı olabilmesi için derin bir anlayışın gerekli olduğunu,bir hekimin ancak kendi etkilenirse etkileyebileceğini savunur. "Çeken bilir..." düsturundan yola çıkarak tüm dünyada yankı bulan meşhur sözünü sarf eder;

"Yalnız yaralı bir hekim iyileştirebilir"

Başlangıçta Freud ile yakın çalışma arkadaşı olurlar fakat Freud'un her sorunu cinselliğe bağlaması ve Jung'un bu görüşe katılmaması aralarındaki işbirliğini sona erdirir. Aralarındaki temel görüş ayrılıklarından biri libido ile ilgilidir. Freud libidoyu cinselliğin merkezi, Jung ise hayatın her alanını kuşatan yaşam enerjisi olarak tanımlar. Diğer görüş ayrılığı insanın kişiliğini etkileyen güçlerin yönü ile ilgilidir. Freud ağırlık merkezini kişinin çocukluk dönemine sabitlerken, Jung geçmiş kadar geleceğin de insan kişiliği üzerinde etkili olduğunu savunur. Bir diğer fark ise Freud sadece kişisel bilinçaltına odaklanırken, Jung bu alanın çapını "bilinç-kişisel bilinçaltı- kolektif bilinçdışı" olarak genişletir. Özellikle "kolektif bilinçdışı" kavramını geliştirerek bu alan üzerinde bir ömür boyu çalışmalarını sürdürür...

Jung, Freud ile birlikte.

Analitik psikolojinin kuramcısı ve kurucusu olarak Jung psikolojiye içedönüklük ve dışadönüklük kavramlarının yanı sıra anima, animus, persona, gölge, yaşlı bilge adam, eşzamanlılık gibi yepyeni kavramlar kazandırır. Nobel ödüllü fizikçi Wolfgang Pauli ile birlikte eşzamanlılık üzerinde çalışır. Jung'un görüş ve buluşları devrinin çok ilersinde olduğundan çağdaşları tarafından algılanamaz ve reddedilir. Devrin önde gelen hekimlerinin kemikleşmiş tedavi yöntemlerinden taviz vermeye niyeti yoktur, Jung'un da kendi yolundan dönmeye...

 "İnsanların anlamadığı şeylerden söz etmenin ve yanlış anlaşılmanın verdiği yalnızlıktan yeterince acı çektim"

Dahası Jung psikolojik analizlerinde çözümlenmesi güç psikolojik vakalarda astrolojiden yararlanır. Özellikle doğum haritasındaki yod açı kalıbını derinliğine tahlil ettiğinde çocukluğundan beri kendisine hakim olan iki güçlü kişiliği daha iyi idare ettiğinden bahseder. Bir ara ikinci kişiliğini yok etmeye çalıştığını ama bunun olmadığını söyler. Eğer bunu yapmış olsaydım içsel bir körlüğe düşecek ve düşlerimin kaynaklarını açıklama olasılığını yitirecektim der.

"insanı biçimlendiren ve gelişmesini sağlayan, bilinçdışının içeriğine eğilebilmesidir. Yazdığım her şey içsel bir zorunluluğun sonucuydu. Kaynakları da kaderimde olan bir zorlama. Yazdıklarım içimden bana saldıran şeylerdi.. beni harekete geçiren ruhun konuşmasına izin verdim... hiç bir zaman yazdıklarıma ne coşkulu bir yanıt ne de büyük bir yankı bekledim... Günümüz dünyasının yitirdiği bir şeyleri yerine oturtmaya çalıştım ve kimsenin duymak istemediklerini söylemek zorunda kaldım."

Mesleki yolculuğunda evrensel simgeleri tanımazsa gizli psikozu tedavi edemeyeceğini anlar. Kaderinin çağrısına kulak verince yod kalıbı harekete geçer ve bu bıçak sırtı yolda tek başına kararlılıkla yürümeye başlar. Sembollerle çalışabilmek için mitoloji öğrenir ve kendi kendine şu telkinde bulunur;

"Artık elinde mitolojinin anahtarı var. Ruhun tüm bilinçdışı kapılarını açmakta özgürsün"

Jung'un yod kalıbının odak noktasında Pluto yer aldığından çok derin araştıran, derinlerde gömülü olanı eşip açığa çıkaran ve karmaşık arkaik sembolleri günlük dile tercüme edebilen tanrı vergisi bir yeteneği vardır. Mandalalar üzerinde de yoğun bir şekilde çalışmış olup ayrıca kendisi de mandalalar çizmiştir.

        

Kırmızı Kitapta yer alan Jung'a ait mandala çizimleri.

Kırmızı Kitabın içeriğini yayımlanmadan önce okuyan Mc Guire onunla ilgili önemli görüşler aktarır;

"Jung'un bir delinin yaşadığı her şeyi ve bunun da ötesini yaşadığı açık. Freud'un öz analizi ne kelime, Jung ayaklı tımarhanenin ta kendisi! Kilit altında tutulan  sıradan bir hastadan tek farkı görümlerinin müthiş gerçekliğinden ayrı durabilmesini, olup bitenleri gözlemlemesini ve anlamasını, yaşadıklarından işe yarar bir terapi sistemi çıkarmasını sağlayan şaşırtıcı kapasitesi. Yine de bu eşsiz başarı için zır deliye dönmüş"

Jung'un uzun yıllara yayılan yoğun çabası sonucu oluşan eserleri hakkındaki görüşü gene yod kalıbına işaret etmektedir.

 "Benim kitaplarımdan her biri kaderin isteğidir"

Gerçekten de Jung'un yazdığı kitapların bir kısmı bilimsel bir ağırlık taşırken bir kısmı tamamen bilime aykırı görünmektedir. Bu nedenle Jung'un "Phielemon" ile konuşmaları uzun süre saklı tutulur, yanlış anlaşılır endişesiyle yakın çevresince yayınlanmak istenmez. Psikolojik açıdan Phielemon üstün bir içgörüyü temsil eder. Aslında bu kadim yaşlı bilge onun 2 numaram dediği kişiliğinin dile gelmesidir. Kırmızı Kitap (Liber Novus) Jung'un kendi cehennemine inişini anlatır ve Jung'un çalışmasında Phielemon'un oynadığı rol Nietzsche'nin eserinde Zerdüşt'ün ve Dante'nin eserinde Virgil'in oynadığı role benzetilebilir. Hummalı araştırmaları ve değerli eserleri ile ilgili Jung tevazuu elden bırakmaz; 

"Bir ömür boyu süren çalışmalarım kuşkusuz çok daha geniş kapsamlı ve çok daha iyi olabilirdi ama gücüm ancak bu kadarına yetti"