Eylül Esintisi - Eski Türk Kozmolojisi (Evren Anlayışı-Ejderha Simgesi)

Eski Türk Kozmolojisi (Evren Anlayışı-Ejderha Simgesi)

Türkler yeryüzünün geniş bir kısmına dağıldıklarından ve cihan şümul bir imparatorluk kurduklarından onların düşünce sistemlerini, inançlarını ve yaşam biçimlerini her devirde ve her coğrafi bölgede tek tip bir yaşam modeline indirgemek hatalı olur.

Dolayısıyla ben onları anlatırken zaman zaman farklı Türk topluluklarından örnekler versem de ağırlık noktam “Kök (Gök) Türkler” olacaktır. Okurlarımız bunu anlayacaktır zira gökyüzüne gönül veren bir kadın olarak elbette ilgi alanım başı göğe çevrili yaşayan atalarım Kök (Gök) Türkler olacaktır.

Kök Türklerde tek tengri ve koruyucu iyeler (ruhlar) inancının var olduğunu daha önce belirtmiştim. Türkler doğayla iç içe yaşadıklarından hayvanların, dağların, nehirlerin, ağaçların, mağaraların ve benzeri unsurların ruhları olduğuna inanır ve bu koruyucu ruhlara saygı duyarlar.

Kök Türk kozmolojisi mavi gök (kök tengri) ve yağız yer (yir-sub) ikili ilkeye göre şekillenir ve bu iki öğe arasına bir üçüncü öğe olarak kişioğlu eklenir. Türklerin bilinen ilk yazılı belgeleri olan Gök Türk yazıtlarında bu üç bölümlü evren tasavvuru açıkça ifade edilir;

“Üste mavi gök altta yağız yer yaratıldığında ikisinin arasında kişioğlu yaratılmıştır.”

Hunlardan itibaren Türklerde hâkim olan bu üçlü evren anlayışına göre yer ve gök tarafından doğrulmuş kişi “Şanyu” adını alır. Şanyu anlam itibariyle yerden ziyade göğe yakındır zira gök gibi engin ve görkemlidir. Bu sebepten ötürü Türk hükümdarlarına göğün oğlu denir.

Kök Türkler'de “gök-yer-kişi” şeklinde oluşturulan üçlü evren anlayışı sonradan “gök-yer-yeraltı” olarak değişikliğe uğramıştır (1)

Kök Türk kozmolojisinde Gök (yarug/eril)- Yer (Kararıg/dişil) ilkesiyle birlikte dört ana yön büyük önem taşır. Aynı zamanda bu dört ana yön dört takımyıldızla (Kök Luu- Kızıl Sakızgan- Ak Bars-Kara Yılan) birlikte temsil edilir (2)

1) Doğu (ilgeru) yönü; Güneşin doğuşu ve günün aydınlanması (kün togusı)- Kök Luu (Gök Ejderi) takımyıldızı.

2) Güney (birgeru) yönü; Güneşin tepede oluşu ve gün ortası (kün ortusı)-Kızıl Sakızgan (Kızıl Saksağan veya Kızıl Kuş) takımyıldızı.

3) Batı (Kurıgaru) yönü; Güneşin batışı ve günün soluşu (kün batısı)- Ak Bars (Beyaz Kaplan olarak da geçer) takımyıldızı.

4) Kuzey (Yırıgaru) yönü; güneşin dibe inmesi ve gece yarısı (tün ortusı)- Kara Yılan (Kaplumbağa sarılı yılan olarak da geçer) takımyıldızı.

Bu dört ana yön güney doğu-güney batı, kuzey doğu- kuzey batı olmak üzere dört ara yönün eklenmesiyle 8 yöne çıkar. Türkler bu yönlere “yıngak” der.

Aşağıdaki şekilde 4 ana yön ile 4 ara yön, renkler, ekinoks ve gün dönümü noktaları belirtilmiş (3)

Kök Türk kozmografisinde doğu yönü kök (mavi-boz olarak da geçer) batı yönü ak (beyaz), kuzey yönü yağız (kara), güney yönü doru (al) renkleriyle simgelenir. Türkler konar-göçer bir yaşam sürdüklerinden ve at onların yaşamında büyük önem taşıdığından doğanın yönlerine atadıkları renkler atlardan köken alır. Bu duruma göre;

Doğu; Boz

Güney; Doru,

Batı; Ak,

Kuzey; Yağız renkli at ile ilişkilendirilir.

Kök Türk atları “ıduk” (kutsal) kabul edildiğinden Türk’ün evreni atlarla renklenir. At renkleri savaş stratejisinde de rol oynar. Örneğin; MÖ.200 yılında Mete Han, doğuda kır, güneyde doru, batıda ak ve kuzeyde yağız atları dizerek Çin imparatorunu kuşatmıştır. (4)

Öyle ki Türkler gökteki yıldızları bile “at sürüsü” ne benzetmişlerdir. Bu sürünün bağlandığı kazık ise metaforik olarak “Kutup Yıldızı” dır. Bu benzeşim günlük yaşamlarında da görülür. Türk çadırı dört bir yandan “Temur Kazık” adını verdikleri kutup yıldızına bağlanır. Bu kozmolojik metafor onların “atlı konar-göçer” olmalarının hoş bir yansımasıdır…

Bu dört ana yönün yani yer dörtgeninin köşegenlerinin kesiştiği merkez Kök Türk toplumunun yerleşkesi olan “Ötüken Yış” tır. Türkler'de yeryüzünün sekiz yönü de Ötüken’e göre belirlenir. Bundan ötürü Ötüken acun -uzamlı yani Kök Türklerin “axis mundi” si olarak kabul ediliyordu.

Dolayısıyla Ötüken beşinci sayal noktayı teşkil ediyordu ve Türk Kağanları Tanrının buyruklarını Türk budununa bu noktadan ilettiğinden burası kutsallığın simgesi olarak görülüyordu. Sencer Divitçioğlu bu tasarımı şu şekilde ifade ediyor,

“Birinci görüş olarak; {Kök Türklerin yer ve göğü anlayışları Çinlilerinki ile aynıdır varsayımına} dayanır. “

“{Madem ki Çinliler yeri kare, göğü daire şeklinde görüyorlardı (Ebhard) öyle ise Kök Türkler de göğü daire şeklinde kavrıyorlardı} mantığına dayanır.”

“İkinci görüş ise {madem ki, Kök Türk kereküsü (çadır) kubbe biçimindedir öyle ise göğü de kubbe biçiminde olmalıdır} varsayımının bir sonucudur (Ögel ve Esin)”

Ve devam ediyor;

“Her ne kadar ikinci varsayıma göre kare taban üzerine oturtulan çadır biçimli çizim bir kubbe yapamazsa da böyle bir “geometrik hata” bu şekli savunanların görüşlerini çürütemez zira hiç kimse Kök Türklerden bir yarım küre ile değirmi bir piramit arasındaki farkı bilmelerini isteyemez. Hemen söyleyeyim ki ben bu varsayımdan yanayım. Nedeni, tügünük’ten (baca deliği) ötürü”

Şekil;3a Çin modeli, şekil;3b Türk modeli (Sencer Divitçioğlu-Kök Türkler)

Kök Türk çadırı “mikro acun” yani küçük evren olarak görülür. Bu çadırın direği mikro “axis mundi” yani küçük evren ekseni, baca deliği de tanrı ile iletişimin sağlandığı kutsal delik olup altında üç ayaklı bir ocak yer alır (5)

Kâinatın simgesi olarak kabul edilen Türk otağı nam-ı diğer “kerekü” önüne hakanın bayrağı dikilir ve bu otağ ordu surları üzerinde çok uzaktan bile görülür. Hakan otağının ve bayrağının ele geçirilmesi devleti yıkmanın işareti sayılır (6)

Kök Türk makro -acunu yurt merkezinden başlayıp, Ötüken dağının doruğundan göklere doğru yükselen bir kubbe olarak imgelenir. Axis mundi iki boyutlu yeri tanrı ile birleştirip üç boyutlu yapar yani yersel ve göksel olan birbirini kucaklayıp acun olur. Bu aynı zamanda soyut olanla somut olanın birleşip kaynaşmasıdır.

Bu kavramsal bütünleşmeyi Sencer Divitçioğlu şu şekilde aktarır;

“[tengri elimke bükmedim-Tengri ilime kanamadım] deyişinden daha iyi ne anlatabilir?”

Kök Türk kozmolojisine göre Tengri (gök) ve doğu yönü tek indirgenmez olandır, diğer yönler hep ona indirgenir. Yine Sencer Divitçioğlu’nun deyişiyle;

“Böylece Tengri’nin var oluşuyla il-acundaki beş sayal nokta belirlenmiş olur”

Emel Esin’e göre de Çin evreni dalgalı hatlar sayesinde hareket etkisi yaratırken, Türk evreni bir geometrik çerçeveye uyacak tarzda burulur ve bu geometrik evren hayattan kopuk değildir.

Türk’ün evreninin nasıl döndüğüne gelecek olursak gök çığrına Kaşgari “kök çığrısı” der, Yusuf Has Hacib ise “tezginç” (dönen) der ve bu gök çığrısını bir evrenin (ejder) evirdiğini belirtir.

“Tengri ajun türüttü,

Çığrı uhdu tezginür,

Yıldızları çurkeşip

Tün kün üzre yürkenir”

Yusuf Has Hacib’in mısralarında gök çarkının dönüşünün evrenin (kozmik çark ejderi) sarılma hareketiyle (evrilmek) meydana geldiği görülür. Ejderhanın 7 başlı olması 7 yıldızdan oluşmasıyla bağlantılıdır. Eskilerin de feleğe yedi başlı bir yılan demesi 7 gezegen ile ilişki kurmalarından kaynaklanır.

Ejderha için söylenmiş en eski Türkçe sözcük “Yel Büke” dir. Kaşgari de yedi başlı yel bükeden bahseder. Kaşgari gök çığrısını Arapça “falak” (felek) olarak çevirmektedir. Kaşgariye göre gök çarkının hareketi günlük dolanımdır. Böylece evren gök çarkı ve zaman (öd tengri) kavramıyla birleşerek yeryüzünde yaşam ritmini oluşturur. Yunus Emre bu birleşimi çok güzel ifade eder;

“Bu dünya bir evrendir, alemleri yuducu”

Ejderha sembolizmi eski toplumların mitolojilerinde bazı farklılıklar gösterse de genellikle gövdesi pullarla kaplı iri bir yılan veya timsaha, kafası kartala, boynuzları geyiğe, ayakları aslan veya kaplana, kanatları da kuşa benzerlik gösterir. Hem göklerde uçabilen hem de sularda yüzebilen ve de ağzından ateş püskürtebilen efsanevi bir yaratık olarak tasvir edilir.

Çeşitli hayvan uzuvlarının adeta bir birleşimi olan bu “melez” yaratık tüm eski mitlerde denizler, nehirler, göller, kuyular ve dağların doruğundaki bulutlarda yaşar. Gök gürültüsü ve yıldırımla ilişkilendirilir.

Suya hükmeden yapısından ötürü ejderha bazı Türk boylarında “timsah” veya “balık” olarak geçer. Aynı zamanda eski Türklerde ejderha doğunun temsilcisi gök ejderi (kök luu) takımyıldızına ad vermiştir.

Aşağıdaki şekilde Emel Esin’in tespitiyle “bulutlarda yüzen ejder” figürü görülmektedir (7)

Aşağıdaki Uygur duvar parçasına ait çizimde de “dört kozmik ejder” figürü görülmektedir (8)

Emel Esin’in ifadesiyle bu çizim;

“Muhtemelen kozmik okyanus düzeyinde ana yönlerdeki Ejder topluluğunun mevsimsel konumlarına tekabül ediyor”

Ve ekliyor;

“Kutadgu Bilig’de Kök Luu (semavi ejder veya gök ejderi) ya da Evren adıyla olduğu gibi İslam öncesi Türk kültüründe iyi bilinen bir İç Asya kavramıdır”

Anlaşılacağı üzere ejder en eski evren algılanışının ilk zoomorfik tasarımıdır. Oniki hayvanlı Türk takviminde ejder figürü yer almakla birlikte Orhun civarındaki anıtlarda da çift başlı ejder kabartmaları bulunmaktadır (9)

Ejderha kavramının Türklere yabancı olduğu ve Türk kozmolojisine Çin’den aktarıldığı görüşü muhtemelen doğru değildir. Türkler yazıya geç geçtiklerinden ve onlara ait kayıtları Çinliler tuttuğundan tahmin edileceği üzere kalem kimin elindeyse inisiyatif de ondadır…

Pek çok gösterişli özelliği bünyesinde barındıran ejderha figürü sanatsal tasarımların en süslü motifi olduğundan hemen her devirde ve her coğrafyada kendini gösterir. Aynı zamanda dünya edebiyatı eserlerine de ilham olan zengin bir sembolizmdir (10)

Ejderha motifi Dede Korkut hikayelerinde ve Anadolu masallarında geçer. Ejderha kavramı Türklere yabancı değildir sadece günümüz Türkleri tarafından unutulmuştur. Çünkü Türkler özlerine ve yarattıkları uygarlığa yabancılaşmışlardır.

Ayağı “yağız yir” de, başı “kök tengri” de yaşayan “kök Türkler” in mavi (kök) renkle olan derin gönül bağı mitolojik örneklerde kendini gösterir kök tengri, kök luu, kök böri gibi…

Dipnot:

(1) Türk Mitolojisini anlatırken bu hususa yer vereceğiz.

(2) Bu konuya “Türk Kozmolojisinde Dört Ana Yön ve Göksel Simgeler (II)” başlıklı yazımızda ayrıntılı olarak yer verdiğimizden burada daha fazla ayrıntıya girmiyoruz.

(3) Türklerde yönlerle ilgili çizim Fuzuli Bayat’ın Türk Mitolojik Sistemi (II) cildi-Sayfa 35 alınmıştır.

(4) Bahaettin Ögel- Türk Mitolojisi-II.cilt/Sayfa: 210

(5) Sencer Divitçioğlu bu tanımlama eğer doğruysa Türklerin göğü Çinlilerde olduğu gibi “daire” olarak kavramasına olanak yoktur der. Türkün evreni kerküsü gibi kubbelidir.

(6) 630 yılında Çinlilere esir düşen Kök Türk hakanı (Çinlilerin deyişiyle Hsieli) kendisine tahsis edilen saraya girmeyi reddetmiş ve avluya hakan otağını diktirmişti. Hakan otağının ordu dışına çıkması savaşa işaretti. Malum Türk esareti kabul etmez. Türk Hakanlarına ayrıca Türk Mitolojisi yazımızda yer verilecektir.

(7) Emel Esin- Cinlere Ayna Tutan Nakkaş Mehmed Siyah Kalem/Levhalar bölümü- Resim 5/ Emel Esin muhtemelen Turfanlı bir Uygur olan Muhammed Siyah Kalem’e atfedilen bir resmin kozmik ejderlere gökleri çevirmelerini buyuran iki melekle ilgili olabileceğini, ayrıca evren miti ekliptik Ejder, Timurlu ve Osmanlı dönemlerinde sanatta ve edebiyatta devam ettiğini belirtmektedir.

(8) Emel Esin- Cinlere Ayna Tutan Nakkaş Mehmed Siyah Kalem/Levhalar bölümü – VII Levha

(9) Emel Esin’in belirttiğine göre Baykal Gölündeki adada bulunan ve üzerinde yıldız adlarının yazılı olduğu ve VII-IX yüzyıllara tarihlendirilen bir “kadırık eğirçekten (çıkrık) anlaşılmaktadır.

(10) On iki hayvanlı takvim sembollerinden biri olan Luu’yu (Ejder) Çin kültürüne bağlayarak bu takvimin Çinlilerden Türklere geçtiğini ileri süren L. Bazin’in aksine W. Eberhard Ejderin Hun Türkleri devrinde kült kabul edildiğini dolayısıyla Hunlular’ın gelişmiş bir takvim sistemine sahip olduğunu söyler. Yine Emel Esin’in belirtmesine göre geleneksel bir astronomi merkezi olan Uygur ülkesinde, Türk takviminin bazı hayvan temaları (Ejder ve Yılan) halılara dokunan sanatsal motifler olarak XVI. – XVII. yüzyıllara kadar varlığını sürdürmüştür.

Ayrıca Oniki hayvanlı takvimde belirttiğimiz gibi Türkler de Ejderha adı timsah ve balık olarak da karşımıza çıkmaktadır. Bu ad değişikliği Türklerin kurdukları ordu-kent veya ordu-balık olarak da kendini göstermektedir. Uygur edebiyatında bu husus Luu kanları yani Ejder Hanları adını almaktadır. Emel Esin’in (Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu) belirttiğine göre bugünkü Kansu’da bulunan ve Hsiung-nular tarafından kurulduğu tahmin edilen K’u-tsang söylendiğinde göre doğu-batı ekseninde uzanmış bir ejdere benzetilir.

(11) Türk Mitolojisi anlatılırken ejder figürüne daha ayrıntılı yer verilecektir.

Kaynakça;

1) Kök Türkler- Sencer Divitçioğlu

2) Emel Esin- Türk Kozmolojisine Giriş

3) Emel Esin- Cinlere Ayna Tutan Nakkaş Mehmed Siyah Kalem

4) Emel Esin- Türk sanatında İkonografik Motifler

5) Emel Esin- Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu

6) Kaşgarlı Mahmud- Divanü Lügat -İt Türk (I ve II cilt)

7)  Yusuf Has Hacib- Kudagu Bilig

8) Dede Korkut Hikayeleri- T.İş bankası Yayyınları

9) Bahaeddin Ögel- Türk Mitolojisi (I ve II.cilt)

10) Fuzuli Bayat- Türk Mitolojik Sistemi I ve II ciltler

11) G.Elliot Smith- Ejderhanın Evrimi

12) İsmail Taş- Türk Düşüncesinde Kozmogoni Kozmoloji

 

 

ÖNCEKİ YAZI Bu Fotoğraf Yılın Fotoğrafı Olmalı SONRAKİ YAZI Fırında Hamsi Sarması
Eski Türklerde Takvim (Hun Nart-Karaçay Boyu)
Eski Türklerde Takvim (Hun Nart-Karaçay Boyu)
06.03.2025 11:18:39
Eski Türklerde Kozmoloji (Gök ve Yer Katları- İklim Temsilcileri)
Eski Türklerde Kozmoloji (Gök ve Yer Katları- İklim Temsilcileri)
26.02.2025 11:00:18
Yeniayla Çakışan Gezegen Hizalanmaları
Yeniayla Çakışan Gezegen Hizalanmaları
23.02.2025 19:22:00
Yorum Yazın