Eski Türklerde Kozmoloji (Gezegenler ve Yıldızlar)
Yazı dizimizin önceki bölümlerinde eski Türklerde “Gök kültü” olduğunu, her şeyi kapsayan ve her şeyin üzerinde olan göğe özellikle Hunların ve onların bir kolu olan Kök (Gök) Türklerin büyük bir önem atfettiklerini belirtmiştik.
Eski Türkler gök kubbeyi yaşadıkları çadır gibi kubbeli olarak tasavvur ettikleri için çadırın dikiş yerleri Samanyolu galaksisinin sınırlarını, çadırın orta direği göğü ve yeri birbirine bağlayan altın direği, baca deliğini de yıldız ışıklarının içeriye süzüldüğü, aynı zamanda gök tengri ile iletişim kurdukları kutsal deliği temsil ediyordu. Önce büyük önem verdikleri yıldızlardan başlayalım;
Kutup Yıldızı- Temur (Demir) Kazık yıldızı: Türk çadırının orta direği göğün merkezinde bulunan “Altun Kazguk” veya “Temur Kazguk” adını verdikleri Kutup yıldızını temsil ediyordu. Kutup yıldızını gök tanrının mekânı olarak, etrafında dönen yıldızları da gök tanrının halkı olarak görüyorlardı.
Eski Türk tasavvurunda Temur (Demir) Kazık yerin altından çıkarak göğe kadar uzanan "demir ağaç" olarak da imgelenirdi. Eski toplumların çoğunda bu "hayat ağacı" olarak da geçer ve aynı zamanda tanrıya açılan kapı olarak düşünülürdü (1)
Büyük Ayı-Yetiken yıldızı: aynı zamanda “Yedi Hanlar” adını verdikleri Büyük Ayı takımyıldızı hükümdarın arabasını temsil ediyordu. “Küçük Ayı” yıldızını da hükümdarın dört tekerlekli arabasını çeken iki at olarak imgeliyorlardı. Büyük Ayı yıldızını oluşturan yedi kurt, Küçük ayı yıldızını oluşturan iki kısrağı durmadan kovalıyordu. Böylece hem büyük hem küçük ayı takımyıldızı kutup yıldızının (merkez) etrafında dönerek yıllık takvimi belirliyor ve böylece gök çarkını döndürüyordu.
Ülker Yıldızı: eski Türklerin en çok önem atfettikleri yıldızlardan biri de Ülker yıldızıdır. “Yedi Kardeş” olarak da geçer. Ülker yıldızı altı ay görünüp altı ay kaybolduğundan mevsim belirleyicisi olarak görülürdü. Eski Türkler onu hava durumuyla ilişkilendirmişlerdir. Onlara göre Ülker yıldızının gökte oluşturduğu altı delikten sıcak ve soğuk havalar geçerek iklimi değiştiriyordu. Ülker dönümü olayı da bu inanışla yani Ülker yıldız kümesinin yükselip alçalmasıyla ilişkilidir. Çoğunlukla Ülker yıldızının doğumu ile doğal felaketlerin, çok sıcak ve çok yağmurlu bir ayın başlayacağına inanılmıştır (2)
Sirius Yıldızı: gökyüzünün en parlak yıldızı olan Sirius’a eski Türkler büyük önem atfetmişlerdir. Sirius yıldızı her ne kadar köpek figürü ile tasvir edilse de “kurt” figürü ile derin bağı vardır ve bir dişi kurttan türedikleri efsanesine sahip Kök Türk mitolojisinde büyük bir önem taşır. Ergenekon destanında ise dişi kurt bu kez erkek kurda dönüşmüş ve Türklerin Demir dağını delerek vadiden çıkışlarına öncülük etmiştir.
Sirius A ve Sirius B birbirinin etrafında dönen çift yıldız olması, yörünge hareketlerinin ise ok ve yaya benzetilmesi, bu sembollerinin de zaten avcı ve akıncı Türklerin mitolojisinde kutsal semboller olması arasında bir bağ tesis edilmiştir.
Eski Türklerin yoğun demirden oluşan Sirius B’den haberdar oldukları hatta bu nedenle bazı araştırmacılar Türklerin “Demir Kazık” adını Sirius B yıldızı için kullandıkları belirtmektedir. Yoğun demirden oluşan Sirius B yıldızı ile Türklerin Demirci Ataları arasında göksel bir bağ kurulması mümkündür.
Ayrıca çeşitli Türk topluklarına ait destanlarda da Sirius ve Sirius ile ilgili semboller yer almaktadır. Oğuz Kağan destanında Oğuz Kağan’a yol gösteren “gök tüylü gök yeleli” bir kurttur. Bu yol gösterici kurtun tanrısallığın simgesi olan gök rengine sahip olması ve gökten bir ışık huzmesi içinde Oğuz Kağanın çadırına inmesi ve dile gelerek ona yol göstermesi kurdun gök ile olan bağına işaret eder (3)
Aslında Venüs için kullanılan “Ak yıldız” adının sonradan Şamanizmin de etkisiyle Sirius yıldızı için kullanıldığı belirtilir. Eski Türklerin kurt,at, kartal metaforları onların bozkurt kültüründen köken alır. Tüm bu göksel cisimlerin yerküreye yansıtılması ve yaşamlarına dahil edilmesi eski Türklerin gökyüzünü gözlemlediklerinin önemli bir göstergesidir.
Eski Türkler genellikle Güneş ve Ay gibi güçlü ışıklar ile birlikte gezenleri ve sabit yıldızları toptan “yıldız” olarak adlandırmışlardır. Onlara göre gök ve yer bölünmez bir bütündür ve yüce gök başlangıçta dokuz katken sonradan Batının da tesiriyle yedi kata indirgenmiştir. Büyük bir huşu duydukları “ediz kök” de sonradan İslam dinin tesiriyle “arş” olarak, gök katları da felek olarak söylenmeye başlamıştır.
Bahaettin Ögel bu hususta önemli bir noktaya değinir;
[“Tengri tek Tenri” deyişi bazı araştırmacılar tarafından “Göğe benzer gök” olarak çevrilse de doğrusunun W.Thomsen çevirisi yani “Göğe benzer Tanrı” olduğunu belirtir.]
Mantıken bu doğru bir benzetmedir zira gök de tanrı da uçsuz bucaksız sonsuzdur Yine Bahaettin Ögel’e göre (4)
“Göktürklerde üze tengri (gök) +asra yer, Uygur el yazmalarında ise üstün tengri (gök) +altın yer ikilisi daima birlikte anılır”
Türk kozmolojisi ve mitolojisinde dünya ekseriyetle “yir-suv” yağız toprak ve su ayrılmaz ikili olarak geçer. Eski Türkçe metinlerde Dünyanın başlıca adları; yer, udu yer, yertünçü, yertin, acun ve cihan olarak geçer.
Yer ve Gök birliği çerçevesinde yağmurun yağdığı, rüzgârın estiği ve kuşların uçtuğu hava boşluğuna ise “kalıg” adını vermişlerdir. İnsan yaşamını da yer ile göğü birbirinden ayıran kesin bir sınır olarak görmedikleri bu kalığa eklemişlerdir.
Aslında Dünyamız bir gezegendir ancak incelediğim tüm kayıtlarda Dünya diğer gezegenlerle aynı grupta ele alınmadığından, sadece “Gök ve Yer” birlikteliği içinde geçtiğinden onu eski çağların anlayışına uygun olarak ben de yer ve gök bağlantısı içinde değerlendirdim.
Atalarımızın büyük önem verdikleri gök ve yer birlikteliği, yaşamlarına akseden temel yıldızlardan sonra yine büyük bir önem atfettikleri Güneş ve Ay ikilisi ile devam edelim;
Güneş: eski Türk kozmolojisinde Güneş birinci derece öneme sahipti çünkü yaydığı ısı ve ışıkla yeryüzünde yaşamı var ediyordu. Genellikle adı “Kün” olarak geçer. Daha çok “Kün Ene” yani Güneş Ana olarak anılır. İkili (diktomik) ilkeye göre Güneş yaruk yani eril ilkeye bağlanırken diğer yandan ona Kün Ana diyerek dişilik atfedilir. Bu belki Emel Esin’inin de dikkat çektiği gibi Türklerin pusula dizilimine Çinliler kadar özen göstermeyişlerinden kaynaklanabilir ya da eski çağa ait metinlerin şifrelerinin tam tamına çevrilemeyişinden ileri gelebilir. Açıkçası bu husus biraz belirsizlik arz etmektedir.
Güneş doğunun temsilcisi Kök Lu (Gök Ejderi) ile birlikte aynı grupta yer alır. Hun Kağanları gibi Kök Türk Kağanları da doğu yönünü temel alır. Bu nedenle sabahları çadırın dışına çıkarak yeni doğan güneşi selamlarlar. Hun Türklerinin Güneşi şahit tutarak yemin etme inancı Moğollarda da görülür.
Güneş tek sayılar, erillik, kağanlık, babalık, atalar, ışık, ısı, gündüz evç’i (en tepe nokta) güney, doğu ve kızıl renkle ilişkilendirilir. Güneşten yere bereket geldiğine inanılır. Türk tasavvurunda hükümdarlar Güneşe benzetilir. Sanırım Türkler başlangıçta hâkim olan “Anaerkil” düzenden uzaklaşıp, “Ataerkil” düzene geçince dişil simgeler de yerini eril simgelere bırakmış.
Kutadgu Bilig’ de Güneş kalkana, ışıkları kargılara benzetilir. “Güneş tuğumuz, Gök otağımız” deyişi de Kök Türklerin Güneşe verdikleri önemi teyit eder.
Ay: kadim Türklerde Güneş ve Ay gökyüzünde karşılıklı dönen göksel kut imgeleridir. Bilinen adı “Ay Ada” (Ay Ata) dır. Ay ile ilgili de bir eril ve dişil enerji karışıklığı söz konusudur. Ay, ata olarak adlandırılırken aynı zamanda dişil (kararıg) ilkeye bağlanır.
Hunlara göre Ay batının temsilcisidir. Hunlar ve Kök Türklerde Güneş birinci derece önem taşırken, Mani dinine giren Türkler (Uygurlar) Ay’a daha fazla önem vermiştir. Ay Karaçay-Nart Türklerinin kozmolojisinde acunun koruyucusu ve bekçisi olarak görülür.
Ayın sürekli şekil değiştirmesi eski Türklerde talih ve talihsizlik durumlarıyla ilişkilendirilmiştir. Altay Türklerine göre ay tutulması “Yelbegen” adını verdikleri bir canavar tarafından yutulmasıyla ilgiliydi. Hint astrolojisinde önemli bir yer tutan Ay Düğümleri Rahu ve Ketu’nun gökyüzünün başlangıç ve bitiş eşiğinde Ayı yutmak için beklediği tasavvur edilirdi.
Ay çift sayıları, yeri, suyu, geceyi, soğukluğu simgeler. Ay’ın ışığını Güneşten aldığı bilgisi konar-göçer boylar arasında da mevcuttur. Ayın fazlarını da dikkatle takip etmişlerdir. Göktürkler ve sonradan Moğollar da ordu ile sefere çıkacakları veya önemli bir iş görecekleri zaman dolunayı bekledikleri belirtilir
Eski Türkler Ay ve Güneş ayinlerini ilkbahar ve sonbahar ekinokslarında yapardı. Altaylılara göre güneş sıcağın Ay da soğukluğun simgesidir. Hatta Ay’ın ışığını Güneş ten aldığı bilgisi konar-göçerlerde de vardır. Zaten Ay konar-göçerlerin, Güneş ise yerleşik hayat yaşayanların dikkate aldığı temel sembollerdir (5)
Şimdi de sırasıyla gezegenleri tanıtalım. Eski Türkler gezegenlere “Ülker” veya “Ürgel” adını vermiştir.
Merkür: uğurlu bir gezegen olduğuna inandıkları için ona “tilek” (dilek) adını vermişlerdir. Genellikle “Arzu tilek” olarak kullanılır ve ondan dilekleri gerçekleştirmesi beklenirdi. Kutadgu Bilig’de Merkür dilek sunağı olarak geçer.
Merkür, Kara Yılan takımyıldızı ile birlikte kuzeyin temsilcisidir. Nart astrolojisinde “Cüzen” adını alır. Hareketli ve neşeli bir yıldız olarak görülür. Başlıca adları Bud, Utarit, Suv yultuz (su yıldızı)dır.
Venüs; eski Türkler Güneş ve Ay’dan sonra en çok Venüs’e kutsallık atfederek onu altın madeni ile ilişkilendirmişlerdir. Venüs’ün iki yönlü doğasına da vurgu yaptıkları görülür. Aşkı ve sevgiyi simgelediği kadar savaşı, silahları, zırhları ve diğer askeri materyalleri simgeler, ölüm cezası ile ilişkilendirilir.
Türk mitolojisinde ışık saçan çok güzel bir kız olarak geçer. Parlak ve aydınlık görünümü nedeniyle Batı mitolojisinde olduğu gibi ağırlıklı olarak kadın güzelliği ve çekiciliğiyle ilişkilendirilir. Göz kamaştıran özelliği nedeniyle eski Türkler ona “Yaruk Yultuz” yani parlak yıldız veya “Altun Yultuz” yani kıymetli yıldız olarak onurlandırmışlardır.
Venüs, Ak Bars Takımyıldızı ile birlikte Batı yönünün temsilcisidir. Orhun yazıtlarında “Erklig” (güçlü, yiğit) olarak geçer. Karaçay-Nart’larında bu yıldız duygularla ilişkilendirilir ve “Çolpan Yıldızı” adını alır. Çolpan (Çoban) Yıldızı adı Anadolu’da yaygın bir şekilde kullanılır.
Bu yıldız sabaha karşı doğduğundan “Tan Yıldızı” veya “Sabah Yıldızı” olarak da anılır. Ayrıca Ak yıldız, Mavi yıldız, Sarı yıldız, Kanlı yıldız olarak da bilinir. Kırgızlar ona Kervan yıldızı der. Diğer adları arasında Zühre, Sevit, Şükür yıldızı, Akşam yıldızı da bulunur.
Mars; silahlı alpları, orduları, bıçak, kılıç gibi kesici aletleri ve ölüm cezası verenleri temsil eder. Bu yönüyle batının temsilcisi Erklig (Venüs) ile benzeşir.
Güneş ile birlikte güney yönünü temsil eder, Kızıl Sakızgan takımyıldızına bağlanır. Aynı zamanda doğunun temsilcisi ve Kün ırkından olarak görülür. Bu farklı sınıflandırmalar muhtemelen Türklerin çok fazla boylara bölünmesinden ve zaman içinde bilgilerin gelişip değişmesinden kaynaklanmış olabilir.
Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig adlı eserinde ondan “Kürüd” olarak bahseder zira Karahanlılar da onu bu adla anar. Gazapla dolaşıp baktığı yeri kurutan, yeşilliği solduran olarak tanımlamaktadır. Öyle anlaşılıyor ki eski Türkler onu kavurucu ateşi ile her şeyi yakan ve kuraklık getiren bir yıldız olarak görmektedir. Zaten bir adı da bu nedenle “Oot Yultuz” yani Ateş yıldızıdır.
Kaşgarlı Mahmud ise Divan-ü Lügat İt Türk adlı eserinde onun adından “Bakır Sokum” olarak bahseder yani adı bakırdan ok temreni anlamı taşır. Anadolu’da “Yaldırak” adı kullanılır. Sıkça geçen bir adı da Merih’tir. Kırgızların Merih’ten hoşlanmadığı söylenir.
Mars ateş elementidir. Karaçay Nart astrolojisinde “Cetegey” olarak geçer. Anlamı her yere yetişen, yerinde duramayan demektir. Kahramanların yıldızı olarak görülür ki bu Mars’ın doğasına uygun düşen doğru bir tanımlamadır.
Jüpiter: eski Türkler Jüpiter’e büyük önem vermiş hatta onu hakanları ile özdeşleştirmişlerdir. Bilhassa Gök Türklerde doğu yönünü ve de Türk Hakanını temsil etmiştir.
Takvim döngüsünde önemli rol oynadığından Türklerin oniki hayvanlı takviminin 12 yıllık döngüsü Jüpiter’in 12 yıllık döngüsüyle eşleşmektedir.
Eski Türk kozmolojisinden bahseden birçok kaynakta Jüpiter gezegeni ve Terazi burcu birbirine karıştırılmıştır. Eski Türklerdeki “Erentüz” veya “Karakuş” (Kartal) sözcüklerinin hem Jüpiter hem Terazi burcu için söylendiği göze çarpmaktadır. Muhtemelen bu konuda araştırmacılar arasında bir kafa karışıklığı veya bir çeviri hatası söz konusudur (6)
Jüpiter, Kök Luu takımyıldızı ile birlikte doğunun temsilcisidir. Çoğu Türk topluluklarında “Igaç-yultuz” (Ağaç yıldızı) veya “Ongay” ya da “Öngey” olarak geçer. Müşteri de en sık kullanılan adlarından biridir. Karaçay-Nart Türklerinde ise “Tennir” adını alır. Sofi Tram Semen bu adın Nart Türklerinde “gezegen” anlamına geldiğini ve Jüpiter’in önderlerin gezegeni olduğunu iletir.
Satürn: eski Türklerde merkezi noktanın yani yağız yir (Dünya) nın temsilcisi olarak görülür. Dişildir, kara rengi temsil eder. Başlıca adları Zuhal, Sarı Orungulug (Sarı Bayraklı), Sekentir, Sekendiz (r ve z lehçelere göre yer değiştirebilmektedir) Kivan, Toprak yıldızdır. Karaçay-Nart Türklerinde “Keram” adını almaktadır.
Eski Türkler konar-göçer yaşam sürdüklerinden yol yön bulmada yıldızlar onlara ışık tutmuştur. Aynı zamanda gök cisimlerinin konumunu ve hareketlerini inceleyerek iklimsel olaylar ve mevsimsel değişimler hakkında bilgilenmişlerdir.
Tabiat olaylarının haricinde önemli bir iş görecekleri, savaş seferberliğine girişecekleri zaman da göğün hareketlerini yakından takip etmişlerdir ve elbette kendilerini tanımak ve hayatlarına olan tesirini öğrenmek için de astrolojiye önem vermişlerdir (7)
Dipnot:
(1) Bahaettin Ögel- Türk Mitolojisi adlı eserinde Potanin G.Y.’nin aktardığına göre Osetler’in kutup yıldızına “Aksak Temur” dediklerini belirtmektedir. Ayrıca ilerleyen süreçte Demir Kazık-Hayat Ağacı motifine Türk Mitolojisi bölümünde yer verilecektir.
(2) Ülker’in günümüzde haziran ayının başında iki fırtınası vardır. Ayrıca web.sitemizde Ülker ile ilgili yazılarımız mevcuttur.
(3) Şamanist inanca göre kurt, Tanrının haber taşıyıcısıdır. Tanrıdan kişiye kutsallık taşıyan kurt ile şamanın trans yolculuğunda karşılaşır. Hakas Türklerine ait “Köketey” efsanesi Sirius yıldızının adının geçtiği nadir bir anlatımdır. Hakas Türkçesinde Köketey sözcüğü “Sirius” yıldızının karşılığıdır.
Daha sonra mitoloji bölümünde belli başlı Türk destanlarına yer verilerek ve ayrıca Sirius yıldızı ile bağlantısına değinecektir.
(4) Bahaettin Ögel ayrıca bilinen ilk yazılı kaynak olan Orhun Yazıtlarında da anlamı çözülen ilk kelimenin “Tengri” olduğunu ilave etmektedir.
(5) Eski Türklerde Güneş ve Ay ayrı ayrı bir önem taşırken aynı zamanda “Kün-Ay” birlikteliği olarak da başlı başına bir değer arz eder. Önümüzdeki bölümlerde bu hususa da yer verilecektir.
(6) Eski Türk astrolojisine dair sağlam kaynaklar çok azdır. Çoğunlukla verilen kaynaklarda Terazi burcu ile Jüpiter gezegeni birbirine karıştırılmış durumdadır. Araştırmacı Türkologlar arasında bu konuda bir fikir birliği bulunmadığından bu hususa ihtiyatla yaklaşmakta yarar vardır.
(7) Türklerde astroloji konusuna ayrı bir bölümde yer vereceğiz.
Kaynakça;
1) Emel Esin- Türk Kozmolojisine Giriş
2) Kaşgarlı Mahmud- Divan-ü Lügat -İt Türk (I ve II cilt)
3) Yusuf Has Hacib- Kutadgu Bilig
4) Bahaeddin Ögel- Türk Mitolojisi (I ve II.cilt)
5) Fuzuli Bayat- Türk Mitolojik Sistemi I ve II ciltler
6) Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz- Marifetname
6) Sofi Tram Semen- Eski Türk Astrolojisi
7) Sofi Tram Semen- Nart Boyu Türkleri Hun-Karaçaylıların Mitolojisi
8) Ahmet Çaycı-Anadolu Selçuklu Sanatında Gezegen ve Burç Tasvirleri
9)tarihisatan.org. – Eski Türkçe Gezegen Adları/Osman Kabadayı
Yorum Yazın