Irk Bitig (Kozmolojik İdeogramlar)
“Şimdi sevgili çocuğum,
Şöylece biliniz; bu fal kitabı iyidir.
Fakat (yine de) herkes kendi kaderi üzerinde güç sahibidir” (1)
Irk Bitig, Runik harflerle Uygur dilinde kaleme alınmış ve günümüze kadar gelebilmiş en eski el yazmasıdır. (2)
Irk- Bitig’in yazılış tarihi bilinmemekle birlikte 9.yüzyıl başlarından kaldığı tahmin edilmektedir. Bu en eski kitapçık Doğu Türkistan-Tun-huang’da Bin Buda Mağaralarındaki el yazmaları deposunda bulunmuştur.
Türkçe metin 104 küçük sayfadan ibaret olup son iki sayfasında kırmızı renkli mürekkeple yazılmış kısa bir hatime vardır. Hatimeden anlaşılacağı üzere bu yazma Pars yılının ikinci ayının onbeşinci gününde yazılmıştır (3)
Kitabın 101.sayfasında Irk Bitig’in “fal kitabı” olduğu belirtilmiştir. Irk Bitig’in hatime bölümünü inceleyen Hamilton bu küçük kitabın Taygüntan manastırında genç bir mürit tarafından ağabeyi Sangun İtaçuk için yazıldığını tespit etmiştir.
Irk Bitig’in orijinal nüshası Londra’da British Museum’da El yazmaları bölümde 8212 numara ile kayıtlıdır. Yazma 57 sayfadan ibaret olup oldukça yıpranmış bir durumdadır.
Irk Bitig 65 kısa paragraftan oluşmaktadır. Toplam 65 ırk’ın; 36’sı iyi, 4’ü çok iyi, 18’i kötü, 1’i çok kötü, 5’i belirsiz, 1’i de hem iyi hem kötü olarak nitelenmiştir.
Irk’ların çoğunda hayvan sembolizmi kullanılmıştır. Stebleva bu hayvan tasvirlerinin Orta Asya ve Sibirya halkları arasında yaygın olan Şamanist inançlarla ilişkili olduğunu belirtmiştir. Oniki hayvanlı takvim de bu bağlantıyı güçlendirmektedir. Muhtemelen Irk Bitig hayvan simgeleri üzerinden iyi ve kötü örneklerle insanlara yol göstermeyi amaçlamıştır.
Irk-Bitig’in Mani dini tesirine sahip bir çevrede yazıldığı belirtilse de bu eser bir din kitabı değildir. Daha ziyade eski Türklerin düşünce, inanç ve yaşam biçiminin bir ürünü gibi durmaktadır.
Irk Bitig üzerine epeyi çalışma yapılmıştır. Bunlardan ilki 1912 yılında Wilhelm Thomsen tarafından yayınlanmıştır. Daha sonra 1938 yılında Hüseyin Namık Orkun “Eski Türk Yazıtları” adlı kitabının II. cildinde bu bilgilere yer vermiştir.
Orkun’un çevirisi Thomsen’ın hatalı çevirdiği sözcükleri düzelterek yeniden yayınlamak olarak değerlendirilmiştir. Malov’un 1951 yılındaki çalışması ise Thomsen yayının Rusça’ya çevirisi olarak görülmüştür. Sonrasında T. İkeda, W. Bang, Sir Gerard Clauson, Marcel Erdal, James Hamilton, Adam Molnar gibi birçok Türkolog Irk Bitig’i yayınlamıştır. Aynı zamanda bu kişiler eserin dil açısından sorunlu kısımlarını aralarında tartışmışlardır.
Irk Bitig üzerine yapılan en son çalışma Talat Tekin’e aittir. Ben de çalışmamda büyük ölçüde Emel Esin ve Talat Tekin’in eserlerinden yararlandım (4)
Irk Bitig adının etimolojik kökenine gelince “Irk” sözcüğü kehanet, “Bitig” sözcüğü ise kitap anlamına gelir. Ne var ki ırk sözcüğü halk diline “fal” olarak yerleştiğinden Irk-Bitig fal kitabı olarak geçmektedir.
Oysa kitapçıkta 65 kısa paragraf olarak yer alan ırklar aslında kozmolojik ideogramlar ve aynı zamanda piktogramlardır (5)
Aşağıdaki şekillerde eski Türklerin kullandıkları bir kısım kozmolojik işaretler görülmektedir (6)
Söz konusu ırklar eski Türklerde iki ilkeli (diktomik) kâinat düşüncesinin yazılı işaretleri yani kriptografisi işlevi görür. Türkçede “ırk” denilen bu kozmolojik işaretler Çince de “kua” adını alır.
Emel Esin bu hususta şöyle demektedir;
“Her iki sistemde yarug ilkesi tek sayı ve nokta(o) veya çizgi (-) ile; kararıg ilkesi ise iki sayısı ve iki nokta ile (oo) veya yan yana iki çizgi (--) ile temsil edilmektedir. Tek sayılar yaruk ilkesine çift sayılar kararıg ilkesine aitti. Noktalı ırkların çoğalmasıyla doğanın çeşitli tezahürlerinin simgeleri yapılıyordu. Ak veya kızıl noktalar yarug ilkelere, kara noktalar kararıg ilkelere işaret ediyordu. Çizgili ırklar üst üste ikişer, üçer veya altışar olarak diziliyordu ve bunlarla da doğanın 8 ve 64 tezahürü ifade edilebiliyordu”
Ve ekliyor;
“Aslında hem Çinliler hem Türkler ırk’ları daha çok fala bakmak için kullanıyorlardı. Irk’ların şekli doğa güçlerinin gerilemekte ve ilerlemekte oluşlarını ifade ediyordu.”
Irk-Bitig el yazmasındaki noktalı ve çizgili ırk sistemleri bize bu işaret sisteminin Türklerde hayli yaygın kullanıldığını gösteriyor. Emel Esin’in belirttiğine göre Türkçe “Tag”- Çince “Ken” denen ırk, ölüme, ölüm ötesine ve yeniden doğuma işaret ediyordu.
Eski Türkler bu ırk sistemini dört element ve dört yön simgeleri, gezegenler, sabit yıldızlar ve eril (yarug) ile dişil (kararıg) enerjileriyle harmanlayıp kullanıyorlardı.
Talat Tekin bu konuda şu bilgileri vermektedir;
Irk -Bitig” üç kez atılan bir “zar” ın ya da her yüzüne birden dörde kadar dairelerinin çizili olduğu dikdörtgen biçiminde bir çubuğun oluşturduğu türlü birleşimlerin anlamlarını yorumlayan bir el kitabıdır”
Ve ekliyor;
“Irk Bitig sanatkarane bir deyişle kaleme alınmıştır. Bu özellik onun yabancı bir dilden çeviri olmadığının kanıtı sayılır. Irk Bitig’in ana dilini sanatkarane bir biçimde kullanma yeteneği olan bir Türk tarafından yazıldığına kuşku yoktur.”
Dolayısıyla bu bilgiler günümüzde avamın kullandığı “üç vakte kadar şu olacak” atıp tutmasıyla kıyaslanamayacak ölçüde doğanın gizlerini ve o dönemin siyasi ve sosyolojik kodlarını saklamaktır.
Eserin orijininde her paragraf genellikle “tir” yani günümüz Türkçesiyle “der” diye sona eriyor ve “ança biling” ya da “ança bilingler” yani günümüz Türkçesiyle “öylece bilin” ya da “öyle biliniz” anlamına geliyor.
Irk-Bitig’in uyarı cümlesinden sonra sonuç bölümü genellikle “edgü ol” veya “anyıg edgü ol” cümlesiyle bitiyor yani “iyidir” veya “çok iyidir” anlamı taşıyor.
Irk- Bitig’de geçen diğer bir sonuç cümlesi de “yablak ol veya yabız ol” ya da “anıy yablak ol” dur yani kötüdür veya çok kötüdür anlamına geliyor.
Irk Bitig’in bazı paragrafları ise kesin bir yargı içermeyip muallak bırakılmış. Bazı paragraflarında da yorum veya sonuç bölümü bulunmuyor.
Irk-Bitig ile ilgili ulaşabildiğim kaynaklar genellikle günümüz Türkçesine çevirisiyle sınırlı kaldığından ve daha ziyade dil ile ilgili açıklamalara ağırlık verildiğinden eserin ihtiva ettiği manaya pek dokunulmamış.
Oysa 65 ırk’ın mecazi anlamı ve insanlara vermek istediği mesajın çözümlenmesi eserin bir bütün olarak değerlendirilmesi açısından çok önemli. Bu eserin doğru okunabilmesinin ancak dil, tarih, mitoloji, kozmoloji ve astroloji gibi farklı disiplinlerin iş birliğiyle mümkün olabileceği kanaatindeyim.
Okurlarımıza bir fikir verebilmesi açısından naçizane birkaç ırk’a mecazi bir açıklama getirmeye çalıştım. Şimdi o örneklere geçelim;
2.Irk;
Orijini;
“Ala atlıg yol tengri men. Yarın kiçe eşür men. Utru eki yalıg kişi oglın sokuşmiş: kişi korkmiş. “Korkma!” timiş, “Kut birgey men!” timiş.
Arıça biling: Edgü ol.
Talat Tekin çevirisiyle;
“Alaca atlı yol tanrısıyım. Sabah akşam (atımla) rahvan gidiyorum (Bu yol tanrısı) güler yüzlü iki insanoğluna rastlamış. İnsanoğulları korkmuş (Yol tanrısı) Korkmayın demiş (size) kut vereceğim demiş”
Öylece bilin: (bu fal) iyidir.
48.Irk;
Orijini;
“Karı yol Tengri men. Sınukıngın sapar men. üzükingin ulayur men. İlig itmiş men. Edgüsi bolzun tir.
Ança bilingler: [Edgü ol]
Talat Tekin çevirisiyle;
“Yaşlı yol tanrısıyım. Senin kırıklarını onarırım, çıkıklarını yerine oturturum. (Nitekim) ülkeyi (de) düzene sokmuşum. Hayırlısı olsun der.”
Öylece biliniz.
Bu iki ırk da “Yol Tengrisi” diye geçen esasında “Yol Hamisi” olan koruyucu ruhtur. Türkler göçebe bir hayat sürdüklerinden onlar için yol hamisi büyük önem taşır.
Yol hamisi iki biçimde karşımıza çıkar biri “Alaca Atlığ Yol Tengri” diğeriyse “Kara Yol Tengri” dir. Alaca Atlığ Yol Tengri’nin en temel vasfı koruyucu, uğurlu, baht yapıcı ve talih bahşedici olmasıdır. Yola çıkanları selametle gideceğe yere ulaştırır, yolda kalanlara yardımcı olur, korur, kollar ve uğurlar yani “kut” verici özelliğe sahiptir. Bugün dilimize yerleşmiş olan “uğurlar olsun ya da uğurlar ola” cümlesi bu alaca atlı yol hamisinden köken alır.
Diğer yol hamisi ise “Yaşlı Yol Tengri” veya “Kara Yol Tengri” olarak geçer. Eski Türklerin ikili (diktomik) ilkesi burada da karşımıza çıkar. Bu yol hamisinin üç temel işlevi bulunur; tedavi etmek, yolda kalanların imdadına yetişmek aynı zamanda Türk ilini ve töresini korumaktır. Anlaşılacağı üzere Alaca Yol Tengri; kut verirken, Kara Yol Tengri; el verme özelliğine sahiptir.
Türk’ün “Uluğ Tengri” si bu güçlü yol hamilerini insanlara hizmet etmesi için görevlendirmiştir. Birinin ala diğerinin kara renkle temsili eski Türklerin “gece ile gündüz- aydınlık ile karanlık” diktomik ilkesine dayanır. Renk semantiği Türklerin bütün kültürel katmanlarında görülür. Alaca Atlı Yol Tengrisi= Güneş, Kara Atlığ Yol Tengrisi= Ay’ı temsil eder.
26. Irk;
Orijini;
“Tang tanglardı, udu yir yarudı, udu kün tugdı. Kamag üze yaruk boltı tir.
Ança biling: Edgü ol.
Talat Tekin çevirisi;
“Şafak söktü ve yer aydınlandı ve güneş doğdu. Her şeyin üzeri aydınlık oldu, der.
Öylece bilin.
(Bu fal) iyidir.
Bu ırk anlam yönünden fazla bir açıklama gerektirmez. Çünkü mesajı nettir. Eski Türkler Güneş’e olağanüstü bir önem atfettiklerinden güneşin doğuşu olumlu bir anlam içerir. Çünkü eski Türkler kendilerini Güneşin çocukları olarak görür. Şafağın sökmesi gecenin yani karanlığın (bir anlamda kişinin içine düştüğü müşkül durum, sıkıntı) sona ermesi, günün yani aydınlığın (bir anlamda ferahın) hâkim olmasını çağrıştırır. Diğer bir deyişle soyut olanın somut olana dönüşmesi söz konusudur.
18. Irk;
Orijini;
“Kerekü için ne teg ol? Tügünüki ne teg ol? Közünüki ne teg? Körüglüg ol. Egni ne teg? Edgü ol. Bagışı ne teg? Bar ol tir.”
Ança bilingler: Anyıg edgü ol.
Talat Tekin çevirisiyle;
“Çadırın içi nasıl? Bacası nasıl? Penceresi nasıl? Manzaralı. Çatısı nasıl? İyidir. İpleri nasıl? Var, der”
Öylece biliniz: (Bu fal) çok iyidir.
Bu ırk büyük bir güce ve yüce bir ideale atıfta bulunur. Türkün çadırı (evi, yurdu) göğü gibi kubbe biçimindedir. Çadır direği ise dünyanın merkez eksenini yani “Axis Mundi” sini simgeler. Çadırın baca deliği ise kişinin Tengri ile bağlantı kurduğu kutsal deliktir. Çadır direği ve baca deliği iki boyutlu yeri gökle birleştirir. Böylece yaratan ile yaratılan birleştiği için kişinin dünyası üç boyutlu hale gelir. Diğer bir deyişle yersel ve göksel olan birbirine kavuşup acun olur…
43.Irk:
Orijini;
“Togan ügüz kuşı kuşlayu barmış.Utru talım kara kuş kopupan barmış tir.
Ança bilingler: Yablak ol.
Talat Tekin çevirisiyle;
“Bir şahin su kuşu avlamaya gitmiş (ama) yırtıcı bir kartal yerinden uçup karşısına çıkmış, der.”
Öylece biliniz;
Bu fal kötüdür.
Bu ırk bir tehlikeye işaret ettiğinden kişiyi uyarıcı bir nitelik taşır. Bir nevi “ava giden avlanır” veya “el elden üstündür” mesajı verir. Şahin karşısında su kuşunun aciz kalma durumu söz konusuyken, kartal karşısında da şahinin aciz kalma durumu söz konusudur. Dolayısıyla kişi gücün sınırlarını iyi bilmeli, kendinden güçsüze yönelirken, kendinden daha üstün bir güce yakalanabileceğini de hesap etmelidir.
8.Irk;
Orijini;
“Altun başlıg yılan men. Altun kurugsakımin kılıcın kesipen özüm[in] yul [in]intin, başımın yul ebintin tir”
Ança bilingler: Yablak ol.
Talat Tekin çevirisiyle;
“Altın başlı yılanım. Altın kursağımı kılıç ile keserek nefsimi kopar ininden, başımı kopar evinden, der”
Öylece biliniz: (bu fal) kötüdür.
Bu ırk’ın mecazını açıklamak için eski Türkler için yılanın ne ifade ettiğinden başlamakta yarar var. Yılan, Türklerin oniki hayvanlı takviminin 6.sırasında yer alır. Aynı zamanda Türk kozmolojisinin kuzey yönünü “yılan takımyıldızı” temsil eder ve kış gündönümüne karşılık gelir. Türklerin huşu duydukları Güneş kışın en dip noktada cılız ve cansızdır.
Mecazen gece (karanlık) gündüz (aydınlık) arasındaki mücadelede o kritik geçiş anına (Güneşin ölümden döndüğü) göndermede bulunuluyor olabilir. Karanlığı ve soğuğu temsil eden yılan yeryüzünde yaşamı temsil eden, ısı ve ışık saçan Güneşi yutmak üzeredir. Bu nedenle kötü yorumlanan bu ırk’ın en derinlerdeki gizi yılanın ağzından verilmiş olabilir; “altın başımı, altın kursağımı kılıçla kes, yok et beni yoksa ben Güneşinizi yok edeceğim… O zaman da yaşam sönecek. Belki burada bir de daha iyi bir şeyi yaşatmak uğruna kendini feda etme yani bir “kurban olma” teması gömülü olabilir.
Bir diğer açıklaması ise nefis mücadelesiyle ilgili olabilir. Yılan sembolü pek çok kültürde nefis mücadelesi ile ilişkilendirilir. Nefis öldürülmesi çok zor olan ve kestikçe başları yeniden çıkan yılana benzetilir. Bu nedenle kişinin nefsini terbiye etmesi çok zordur. Burada ısrarla “kes, kopar” diyen emir cümlesi kişinin nefsi ile mücadelede tereddütte düşmeden onu yenmesi gerektiğini aksi takdirde nefsine yenik düşeceğini işaret ediyor olabilir. Feridüddin Attar’ın “Mantık Al-Tayr” eserinde geçen bir cümle bu hususa ışık tutabilir;
“A benlikle yüzlerce belalara uğrayan, ben deme de iblisin şerrine müptela olama”
Yılan yerde sürünendir. Bir üst aşaması ejderha ise gökte uçandır. Kişinin esaslı bir mücadeleden galip çıkmadan sürünme aşamasından uçma aşamasına geçmesi yani ejderhaya dönüşmesi mümkün değildir.
21.Irk;
Orijini;
“Karı üpgük yıl yarumazkan etdi. Ödmeng, körmeng, ürküt [m]eng tir.
Ança biling: [edgü ol]
Talat Tekin çevirisiyle;
“Yaşlı hüthüt (kuşu)(yeni) yıl (sabahı daha ortalık) ağarmamışken öttü. Heyecanlanmayın, bakmayın, ürkütmeyin, der.”
Öylece bilin
Bu ırk muhtemelen hakikati arayış ve ruhsal aydınlanma ile ilgilidir. Hüthüt başında hakikat tacı olan kuş olarak görülür. Diğer kuşlarla bağlantıyı kuran saygın ve vakarlı bir kuş olarak görülür. En belirgin vasfının görünmeyen şeylerden haber vermesi olduğu söylenir.
Bu durumda Hüthüt kuşunun ortalık ağarmamışken ötmesi sır perdesinin aralanacağı ve gayb sırlarının görünür olacağını müjdelemesi olarak yorumlanabilir. Yeni yıl sabahı da yeni bir yolu, gizemli bir yolculuğu sembolize edebilir. Dolayısıyla ayağa kadar gelen bu tekâmül fırsatını kuşu ürkütüp, tedirgin ederek kaçırmamak gerektiğini işaret edebilir (7)
Muhtemelen bu ırk’da, Hüthüt kuşun kılavuzluğunda efsanevi Zümrüd-ü Anka’yı (Simurg) aramaya giden otuz kuşun hikayesine benzer bir sembolizm saklı. Yedi vadiyi aşıp Kaf dağına varan otuz kuş hedefleri olan Simurg tecelli ettiğinde Simurg’un aslında kendileri olduğunu fark edince hayrete düşerler. Simurg diye belirlenen hedef sonsuzluktur ve Simurg’a varmak kişinin bin bir çileye katlanıp uzak menzile erişmesi yani en derindeki özüne kavuşmasıdır (8)
57. Irk;
Orijini;
“Kanıgı ölmiş, köngeki tongmiş. Kangı nelük ölgey ol? Beglig ol. Köneki nelük tonggay? Küneşke olurur ol.
Ança bilingler: Bu ırk başınta az emgeki bar; kin yana edgü bolur.
Talat Tekin çevirisiyle;
“(Kızın) gözde sevgilisi ölmüş, kovası (da) donmuş. Gözde sevgilisi niçin ölsün? Beydir o. Kovası niçin donsun? Güneşte duruyor.
Öylece biliniz:
Bu fal (ın) başında biraz acı var; (ama) sonrası yine iyi olur.
Kötü başlayıp iyi biten bu ırk’ın üstündeki örtüyü kaldırmak için soru işaretlerinden yola çıkmak gerekir. Burada sanki kıza yalan söyleniyor, gerçek gizleniyor ve olaylar çarpıtılıyor gibi. Başlangıçta derin bir hüzne kapılan kız sonrasında ip uçlarını doğru değerlendirmeye ve kendisine söylenenleri sorgulayınca onu kandırmaya çalıştıklarını fark ediyor ve kırılan direncini yeniden kazanmış gibi görünüyor.
Ayrıca öldüğü söylenen kişinin kovasının güneşte durduğunun söylenmesi gerçeğe ulaşmada en belirgin ip ucu olabilir zira kızın sevgilisi sıradan biri değil, güçlü bir bey dolayısıyla karşılaştığı zorlukların üstesinden gelebilme kabiliyeti var. Burada “Kova” nın neyi temsil ettiğini tam olarak tespit edemedim ancak kızın sevgilisinin Güneş ile ilişkilendirilmesi onun üst buduna mensup nüfuzlu biri olduğunu ortaya koyuyor.
Bu nedenle Türklerin Güneş vurgusu hiçbir zaman göz ardı edilmemeli. Ayrıca Güneşin saklanan her şeyi açığa çıkarma, gün ışığına kavuşturma özelliği de daima hatırda tutulmalı.
22.Irk;
Orijini;
“Uzun tonlug közüngüsin kölke ıçgınmiş. Yarın yangrayur, kiçe kengrenür, tir.
Ança bilingler: Munglug ol;anyıg yablak ol.
Talat Tekin çevirisiyle;
“(Bir) kadın aynasını göle düşürmüş (bu yüzden) sabah (ları) söyleniyor, akşam (ları) sızlanıyor, der”
Öylece biliniz.
Bu fal üzücüdür, çok kötüdür.
Talat Tekin’in tercümesi haricinde Sencer Divitçioğlu bu ırkla ilgili şöyle bir açıklama getirmektedir;
“Irk Bitig’de sözü edilen uzun donlu “kadın” ın kadın kılığında bir şaman olduğu kesinleşir. Böylece de Irk Bitig’de kullanılan “uzun donlu” deyimiyle transvestizmin kastedildiği anlaşılır.” (9)
Ve ekler
“Her ne kadar Sir Gerard bu paragrafın çevirisinde değişik fikirlere sahip olduğunu söylüyorsa da gene de “kadının biri aynasını göle düşürmüş” diye çeviriyor”
Talat Tekin’in de bu şekilde çevirdiğini görüyoruz. Ancak Sencer Divitçioğlu’nun bu ırkla ilgili yaptığı açıklama kamlarla ilgili gerçeği işaret ediyor olabilir.
Kaşgarlı’ya göre kam kâhin, Balasagunlu’ya göre hekimdir. Esasında kam bu iki önemli özelliği de sahiptir. Eski Türkler; “kam kamladı” derken “Kam kehanette bulundu” derler.
Kam’ın görevleri arasında hastaları sağaltma, öte dünyaya göç edenlere eşlik etmek, geçmiş ve geleceği bilmek, ırklamak, av büyüsü yapmak, Yade taşı kullanarak yağmur yağdırmak vb. yer alır. İlk kamların zaten kadın olduğu ve de kadının doğası itibariyle şaman olduğu dikkate alınırsa “uzun donlu” diye tasvir edilenin sıradan bir kadın değil şaman bir kadın olduğu sonucuna varabiliriz.
Sonuç olarak;
Eski Türklerin uygarlığını idrak edebilmek için eskilerin bir sözünü hatırlayalım;
“Yarını tahmin edebilmek için bugünü anlamak, bugünü anlayabilmek için de dünü bilmek gerekir”
Dünyayı kodların ve şifrelerin yönettiği bir çağda oniki bin yıl öncesine ait doğa ve insan gizlerinin kodlandığı bu eski esere alelade bir “fal” kitabı muamelesi yaptığımızda onu çözümleme şansını yitiririz.
Bu eserde yer alan “ırk” ların, Türklerin “bozkır kültürü” ile yakın bağı vardır. Atalarımızın doğa ruhlarına duydukları saygıyı, hayvanlarla kurdukları yakın ilişkiyi anlamadan, siyasi ve kültürel yaşamlarını, düşünce sistemlerini, inanç ve alışkanlık kalıplarını bilmeden bu ırkların gerçekte ne ifade ettiğini ve nelere göndermede bulunduğunu kavrayamayız ve ezberden öteye de geçemeyiz.
Dipnot:
(1) Irk-Bitig’in Hatime bölümü (Kolofon)
(2) Talat Tekin kitabın “ny-Mani diyalekti denilen eski Uygur diyalekti ile yazıldığını belirtmektedir.
(3) Louıs Bazin bu yapıtın 17 Mart 930 tarihinde veya 4 Mart 942 tarihinde yazılmış olabileceğini öne sürmüştür. Marcel Erdal ise bu eseri 9. yüzyıldan kalma 1.grup en eski Türkçe metinler arasına koymaktadır.
(4) Talat Tekin- Irk-Bitig ve Emel Esin- Türk Kozmolojisine Giriş/Sayfa 26: Irk’lar (Kozmolojik İdeogramlar) bölümü.
(5) İdeogram bir düşünceyi betimlemek için kullanılan resim ya da grafik gibi basit göstergelerdir. İdeogramda bir sözcük veya fikir grafikler ve resimlerle sembolize edilir. Piktogram ise bir sembolü ifade eden günlük hayatın her alanında karşılaşılan sembollerin genel adıdır yani herhangi bir nesne, mekân ya da kavramın resmedilerek sembol haline getirilmesine piktogram denir. Bu işaretlerin en temel özelliği evrensel oluşudur.
(6) Şekiller Emel Esin-Türk Sanatında İkonografik Motifler kitabının Resimler Bölümüne aittir. Emel Esin aynı zamanda bu ırk sisteminin Osmanlıda da noktalı damgalı ırkların, eski Çin-Türk ırklarının Ortadoğu kozmolojisine eklenmiş bir türü olarak ortaya çıktığını belirtmektedir.
(7) İbibik veya çavuş kuşu olarak da bilinen Hütüt kuşunun Hz. Süleyman Peygambere ve ordusuna kılavuzluk ettiğine inanılır. Aynı zamanda Süleyman peygambere kuş dilini öğrettiğine inanılır. Hüthüt kuşu Süleyman Peygambere Saba Melikesinden haber taşıyan kuş olduğu rivayet edilir.
(8) Mantık Al -Tayr, feridüddin Attar’ın mesnevi tarzında yazılan ve tasavvuf anlayışının “Vahdet-i Vücut” ilkesini dile getiren meşhur eseridir. Eserin dili sembolik olup hakikatı arayış temasını işler. Zümrüd-ü Anka kuşu sonsuzluğu, Hüthüt kuşu da beraberindeki otuz kuşu o sonsuzluk yolculuğunda menzile taşıyan kılavuz kuşu temsil eder.
(9) Kam ile ilgili bilgilere ayrı bir bölümde genişçe yer vereceğimizden burada daha fazla detaya girmiyoruz.
Kaynakça;
1) Talat Tekin- Irk-Bitig
2) Emel Esin- Türk Kozmolojisine Giriş
3) Emel Esin- Türk Sanatında İkonografik Motifler
4) Sencer Divitçioğlu- Kök Türkler
5) Fuzuli Bayat- Türk Mitolojik Sistemi (II.cilt)
6) Feridüddin Attar- mantık Al-Tayr
Yorum Yazın