Türk Kozmolojisinde Dört Ana Yön ve Göksel Simgeler
Yeni yılın yeni ayında yeni bir konuyla sevgili okurlarımıza merhaba diyoruz. Uzun süredir “Türk Tarihi- Türk Kozmolojisi- Türk Mitolojisi” üzerine geniş eksenli bir çalışma yürütmekteyim.
Araştırma ve derlemelerim halen sürse de bir yerden başlamak esastır düsturuyla şu ana kadar edindiğim bilgi ve bulguları değerli okurlarımızla paylaşmaya karar verdim.
Türkler çok sayıda boy ve kabilelere bölünerek ve durmadan birbirini kırarak var oluş serüvenini sürdürmüşler. Bu durum ortak bir kökene sahip olmalarına rağmen yaşadıkları bölge ve etkileşime girdikleri çevreye göre bazı kültür ve inanç farklıklarının ortaya çıkmasına neden olmuş.
Biz burada ağırlıklı olarak Türk kozmolojisi üzerinde duracağımızdan gökyüzünü kendilerine kılavuz edinen ve gök cisimlerine göre bir inanç sistemi inşa ederek yaşamlarını buna göre şekillendiren Gök (kök) Türklerin “Gök (kök) Tengri” inancına yer vereceğiz.
Öncelikle Türk kozmolojisini doğru bir eksene oturtabilmek için “Tengri” ve “İye” kavramlarına bir açıklık getirmek gerekir. Sanılanın aksine Gök Türkler çok tanrı değil tek tanrı inancına sahiptir.
Güneş, ay, gezegenler, yıldızlar, sular, dağlar, ağaçlar ve hayvanlar gibi doğa unsurlarını ise “koruyucu ruhlar” veya saygı gösterilmesi gereken “iyeler” olarak görmüşlerdir. Türklerin dini diğer semavi dinlerden daha eski ve özgündür.
Kadim Türklere gökten bir kitap inmemiştir. Türklerin tek kutsal kitabı büyük bir huşu duydukları “doğa” dır ve ilkesi bellidir; doğayı satır satır okuyanlar sırlara vakıf olur…
Türklerin Tengri inancında yalnızca tanrıya iman vardır. İyelere iman edilmez sadece saygı duyulur. Bu nedenle kadim Türkler doğa güçleriyle derin bir bağ kurarak büyük bir uyum içinde yaşamışlardır.
Yüzünü daima gökyüzüne çeviren kadim Türkler Güneş ve Ay ile dolaşan seçkin bir topluluktur. Sanıldığı gibi gökyüzüne tapınma yoktur ama gökyüzü cisimleri ile çok yakından ilgilenme vardır.
Bilhassa Güneşin yıllık döngüsüne, ekinoks ve gündönümü noktalarına büyük önem vermişler, hayatlarını doğu, batı, güney ve kuzey olmak üzere dört ana yön üzerine şekillendirmişlerdir. Diğer bir deyişle yön ilkesine göre bir dünya modeli oluşturmuşlardır (1)
İlgerü; kün togusu (doğu) /Gök renk /Ağaç simgesi / İlkbahar ekinoksu
Kurıgaru; kün batısı (batı)/ Ak renk / Demir simgesi/ Sonbahar ekinoksu
Birgerü; kün ortası (güney)/ Kızıl renk / Ateş simgesi/ Yaz gündönümü
Yırıgaru; tün ortası (kuzey) /Kara renk / Su simgesi/ Kış gündönümü
Otağlarını, çadırlarını Güneşin doğuş yönüne göre kurdukları gibi, ibadetlerini, ant törenlerini, kutlamalarını, ayinlerini ve aynı zamanda takvimlerini hep mevsimsel döngülere göre düzenlemişlerdir.
Hunlar ant törenlerinde “gökyüzü şahidim olsun ki” şeklinde gökyüzünü şahit tutarken, Gök Türkler ant törenlerinde daha ziyade “Güneş bilsin ki” şeklinde Güneş veya Ay’ı şahit tutmuşlardır.
Gök Türkler gökten kut aldıklarından benzer şekilde iyi dileklerde bulunurken de “Gökteki Ay ve Güneş gibi parla” derler. “Kün-Ay” ikonografisi ile birlikte “ekinoks ve gündönümü” noktaları Türklerde özel bir öneme sahiptir.
Türklerde “kut” tanrı tarafından verilir yani kut bir tanrı armağanıdır. Ancak Tanrıdan “kut” alan biri Türklerin Hakanı olabilir ve dört ana yöne hükmeder. Orhon Abidelerinde (Kül Tigin, Bilge Kağan, Tunyukuk) bu dört yön vurgusu taşa açıkça nakşedilmiştir;
“Ben Tanrı gibi ve tanrıdan olmuş Türk Bilge Hakan, bu devirde tahta oturdum. Sözlerimi baştan sona işitin… ileride gün doğusuna, güneyde gün ortasına kadar, geride gün batısına ve kuzeyde gece ortasına kadar… dört bucaktaki halkları hep kendime tabi kıldım.”
Yazıttan bir iki örnek daha verecek olursak;
“Üste mavi gökyüzü altta da yağız yer yaratıldığında ikisinin arasında insanoğulları yaratılmıştır…”
“Ey Türk, Oğuz beyleri ve halkı işitin! Üstte gök çökmedikçe altta yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir…” (2)
Ön (proto) Türklerden tutun tüm Türk kabileleri çok geniş bir alana dağılmış göçebe topluluklar halinde yaşam sürdüklerinden bilgi ve bulgularını yazıya dökmekte gecikmişlerdir. Onlara ait kozmolojik ve mitolojik bilgilerinin kaydını Çinliler tutmuştur.
Tarihi Çin kaynaklarını inceleyen yabancı ilim insanları da söz konusu bilgilere bizden önce erişmiş ve biz ancak onların yayınladıkları kitaplardan kendi tarihimiz hakkında bilgi edinebilmişizdir.
Büyük bir zenginlik barındıran Türk kozmolojisi ve mitolojisinin günümüze geç ulaşmasında belki atalarımızın yazılı kayıt tutma ihmalkarlığı kadar bizim de yazılı kayıtlara kayıtsız kalmamız önemli rol oynamıştır.
Türklerin ilk yazılı metni olan Orhun Abidelerini (Göktürk Yazıtları) ilk keşfeden Batılı araştırmacılar olduğundan Türk kozmolojisi ve mitolojisi hak ettiği ilgi ve öneme günümüzde yeterince erişememiştir.
Yunan, Roma, Mısır, Hint mitolojileriyle kıyasladığımızda Türk mitolojisi geri planda kalmıştır. Ancak birkaç değerli tarih ve sanat araştırmacısı sayesinde bu engin kültüre ait bilgiler artık gün ışığına çıkmaya başlamıştır.
Tarihsel akış içinde ele aldığımızda Türk kozmolojisi ve mitolojisine ait ilk bilgiler Kaşgarlı Mahmud’un “Divanü Lugat-it Türk” sözlüğünde, Yusuf Has Hacib’in “Kutadgu Bilig” adlı kitabında ve Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz’ nin “Marifname” adlı kitabında karşımıza çıkmaktadır.
Sonrasında değerli sanat tarihçisi Emel Esin ile değerli Türkolog ve tarih araştırmacısı Zeki Velidi Togan ve Orta Asya Türk tarihi ve Türk Kültür Tarihi alanlarında uzman tarihçi “Bahattin Ögel” in katkıları bulunmaktadır.
İncelediğim yerli ve yabancı kaynaklardaki en zayıf halkanın astrolojik terminolojinin yeterince iyi bilinmemesi olduğunu söyleyebilirim. Çoğunlukla burç, gezegen, yıldız, sabit yıldız, takımyıldız gibi gök cisimleri birbiriyle karıştırıldığından hatalı veya eksik bilgiler bulunmaktadır.
Diğer önemli bir nokta ise astrolojinin günümüzde bilim çevrelerince hala hor görülmesi ama ne hikmetse astroloji her şeyin (din, sanat, kültür vb) temeline yerleştiğinden gönülsüzce şöyle bir değinilip geçilmesidir.
Bu da konu bütünlüğünün bozulmasına ve anlam kaybına neden olmaktadır zira hangi dinin, kültürün ya da sanatın arka planına baksanız astronomik ve astrolojik simgelerin iç içe geçtiğini görürsünüz. Bu bileşkeleri tespit edip doğru bir şekilde okura aktarmanın da pek kolay olmadığını belirtmeliyim.
Bilhassa Türk Kozmolojisi konusunda Kaşgarlı Mahmud, Yusuf Has Hacib, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz’ leri dışında bulabildiğim en önemli kaynak Emel Esin Hanımefendinin eserleri olmuştur.
Emel Esin Hanımefendinin 1959- 1987 yılları arasında kaleme aldığı yaklaşık 400 adet makalesinin 95 adedi yabancı dillerde yazıldığından bu farklı dillerdeki makalelerin Türkçe çevirisinde haliyle ortaya bir dil sorunu çıkmıştır.
Ayrıca Emel Esin dilini sadeleştirip kitaplaştırma çalışması yayınevini de biraz uğraştırmışa benziyor. Yine de gerek Emel Esin Hanımefendiye ve gerekse onun çok dilde ve çok sayıda makalelerini derleyen Tek Esin Vakfına ve toplu eserler olarak bize kazandıran Kabalcı Yayınevine teşekkürü bir borç bilirim (3)
Önümüzdeki bölümde Türklerde dört ana yönü ve astral figürleri astrolojik bağlamda elde alacağız.
(Devam edecek…)
Dipnot:
(1) Bu dört yön konusu ayrıca Mayaların kutsal kitabı olan “Popol- Vuh” da yer alır ve bunun sadece basit bir dört yön olmadığının altı çizilerek dört ana yönün Güneşin mevsimsel döngülerine (ekinoks ve solstisler) karşılık geldiği belirtilir.
(2) Orhun Yazıtlarından pasajlar paylaşmamızın amacı ne hamaset yapmak ne de ırkçılığı savunmaktır. Dönemin arızalı bakış açısı “Türk” der demez konuyu bağnaz bir görüşe bağladığından bu açıklamayı yapmayı gerekli gördük. Yeryüzü kurulduğundan beri Türk var olageldiğinden ve asırlar boyunca “cihanşümul” bir devlet teşkilatı kurduğundan tarihte bıraktığı izler derin ve kalıcıdır, bunu yok saymaya kimsenin gücü yetmez.
(3) Emel Esin (1914-1987)
Orta Asya Türk Sanatı ve Tarihi konularındaki özgün araştırmalarıyla evrensel bir değere sahiptir. İstanbul’da doğan Emel Esin’in babası Ahmet Ferit Tek (1877-1971) II Meşrutiyet yıllarında İttihat ve Terakki Fıkrası Kütahya Mebusudur. Türkçülük akımının öncü kişilerinden biri olarak Türk Ocaklarının kurulmasına etkili olmuş ve bu kurumun ilk genel başkanı seçilmiştir. Sonrasında Millî Mücadeleye katılmış, bir süre Maliye Bakanlığında bulunmuş ve Cumhuriyetin ilanından sonra güçlü temsil yeteneği sayesinde dış işlerinde önemli görevlere atanmıştır.
Emel Esin’in annesi Müfide Ferit Tek (1892-1971), Fecr-i Ati döneminin kadın yazarlarındandır. Yazdığı Pervaneler ve Aydemir adlı romanları yaşadığı dönemde çok ilgi görmüştür.
Böylesine kültürlü bir aile ortamına doğan Emel Esin sağlam bir eğitimden geçmiş ve üstün başarılar kazanmıştır. Paris ve Viyana Güzel Sanatlar Akademisinde mimari, resim, mozaik, vitray ve gravür eğitimi almıştır. “Türk İkonografisinde Ejder” başlıklı teziyle Paris Üniversitesinde sanat tarihi doktoru unvanı kazanmıştır. Birçok yabancı dili öğrenen ve farklı dillerde yayınladığı makaleleriyle dünya çapında bir üne kavuşan Emel Esin, doğru bildiği yoldan hiç şaşmadan başarıyla yürümüştür. Vefatının ardından makaleleri “Tek Esin Vakfı” tarafından derlenip düzenlenerek toplu eserler haline getirilmiştir. Baskısı tükendiğinden günümüzde çoğu kitaplarına erişmek zordur.
Başlıca Eserleri;
1) Türk Kozmolojisine Giriş
2) Orta Asya’dan Osmanlıya Türk Sanatında İkonografik Motifler
3) Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu
4) Türkistan Seyahatnamesi
5) Cinlere Ayna Tutan Nakkaş Mehmed Siyah Kalem
Kaynakça:
1) Kaşgarlı Mahmud- Divanü Lugat-it Türk
2) Yusuf Has Hacib- Kudagu Bilig
3) Erzurumlu İbrahim hakkı Efendi- Marifetname
4)) Emel Esin-Türk Kozmolojisine Giriş
5) Emel Esin-Orta Asya’dan Osmanlıya Türk Sanatında İkonografik Motifler
6) Emel Esin-Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu
7) Talat Tekin- Orhon Yazıtları
8) Bahaeddin Ögel- Türk Mitolojisi I ve II.Ciltler
9) A.Zeki Velidi Togan- Umumi Türk Tarihine Giriş I ve II Ciltler
10) Yusuf Ziya Yörükan- Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri Şamanizm
11) Jean Paul Roux- Türklerin Tarihi
12) Fuzuli Bayat- Türk Mitolojik Sistemi I ve II Ciltler
13) Arif Erman- Şamanizm Adıyla Örtülen Tengricilik
14) Merve Köken- Türk Mitolojisi
Yorum Yazın